3 Aralık 2013 Salı

Yavuz Selim Yardımlaşma Derneği (1)

01/11/2010

Bir derneğimiz olsun istedik... Mahallede; hastası veya cenazesi olan ailelere zaman zaman kahvehanede veya ev ev dolaşarak yardım toplanıyordu. Yardım toplayan kişi veya kişiler bazı dedikodulara mashar oluyor; bu yüzden rahatsız oluyor, çoğu zaman da bu görevden kaçınıyordu. Yine birarada olduğumuz bir sohbette Yusuf "Bir yardımlaşma derneği kuralım mı? Gereken yardımları dernek kanalı ile yaparız. Hem resmi olur, hem de herkes güvenir, destek verir. Hem yardımlar bir sistem içinde olur. Kimsenin de arkasından konuşulmaz, yardım alan da rencide edilmez...Dernek kuruluş işlemlerini ben yürütürüm." dedi.


Yusuf, Ben, Koçali, Kıvırcık, Faruk, Ali, Turgay, Erdal, Çetom, Ramazan, Necati... Sürekli arkadaşlık yaptığımız, sözümüzün fikrimizin bir olduğu bir arkadaş grubumuz vardı. Bizim desteğimiz bile derneğin faaliyetleri için yeterliydi. Mahallemize karşı sorumluluklarımız vardı. Bir şeyler yapmalıydık. Mahallemizi ve insanlarımızı bütün Samsuna tanıtmalıydık. Derneği kurmaya karar verdik.

Derneğimizin Kuruluşunu tamamladıktan sonra oturduk. Neler yapabileceğimizi tartıştık. Hasta ailelerin tedavi ve ilaç ihtiyaçlarını karşılamak, cenaze evlerine zengin-fakir ayırmadan ikramlarda bulunmak güzel olurdu. Biliyorduk ki mutluluklar paylaştıkça artar, acılar paylaştıkça azalır. Bu çalışma mahallede dostluk ve kardeşliği pekiştirecek diye düşündük. Aramızda topladığımız paralarla ilk bütçemizi oluşturduk.

Derneğimiz Futbol İl Temsilciliğinin düzenlediği yaşlılar futbol turnuvasına katıldı. Karşılaşmalarda seyirci desteğimiz, davul zurnalı tezahuratlar tüm sporseverlerin ilgisini çekiyordu. Maçlarımız her bölgeden seyirci çekiyordu. Turnuvada doktorların kurduğu takım ile maçımıza daha farklı çıktık. Temel amacımız tanışmak ve dostluklar kurmaktı. Gerçekten de iyi dostluklar kurmuştuk. Devlet hastanesi önünde boyacılık yapan Yusuf'un da katkısıyla çok başarılı olduk ve doktorların her maçına seyirci desteği verdik.Turnuvadan sonra da Doktorlar ile özel halı saha futbol maçlarına devam ederek bağları koparmamaya çalıştık. Seyircinin şovu ve ilgisi doktorları da mutlu ediyordu. İlaç alamayan hastalarımızın ilaçlarını doktor dostlarımızın katkısıyla az maliyetle sağlamaya başladık.

Her cenazede çay şeker torbalarıyla cenaze evini ziyaret ediyor, acılarını paylaşıyorduk. Sıcak yemeklerle taziyeye gelenlere ikramlarda bulunuyorduk. Mahallemiz de zengin yoksul ayrımı olmadan cenaze evinde sabahlara kadar defin yapılana dek beklenir, acıya ortak olunurdu. Hasta ziyaretleri yapıyor, ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorduk. Dostlar bugünler içindir düşüncesiyle mutlu oluyorduk.

O gün Başkan Yusuf'la Mariya ablanın evine elimizde torbalarla hasta ziyaretine gittik. O yedi yaşlarında bir tanecik oğlu uzun zamandır dermansız bir hastalıkla savaşıyordu. Kemik kanseri... Vücudu ilerleyen hastalık nedeniyle hep yara olmuştu. Acılar içinde kıvranırken babası, annesi ve ablaları onunla her dakika ölüyorlardı. Evden çıktığımda çok kötü olmuştum. On gün uykularım kaçtı, huzursuz, neşesiz günler yaşadım. Başkana -Bir daha beni böyle ağır hasta ziyaretlerine alma Yusuf. Ben çok etkilendim hastalandım. Aferin sana. Hiç etkilenmiyorsun, dedim. -Bak Metin, dedi. -Biliyor musun, ben niye her hastaya yardım etmeye çalışıyorum, diye sordu ve anlatmaya başladı.

"Teneke mahallesi'nden Yavuz Selim Mahallesi'ne gelen ilk beş haneden biri bizdik. Ben üçüncü sınıftan sonra okulu bırakmıştım. Küçük evimizde altı ay yaşayamadan anam hastalandı. Babam onu devlet hastanesine getirdi... Babam doktorun ne dediğini bile anlayamadan anamın ilaçlarını alarak eve getirdi. İki üç ay anam hasta yattı. Aynı ilaçları kullandık. Anamı kurtaramadık. Bize yol gösterecek yardım edecek kimse yoktu. Kimse devlet hastanesinden iyi yer bilmiyordu ki? Ana acısı çok kötü hele bir şey yapamamak hepsinden kötü... Küçük boyacı sandığımla Sağlık Müdürlüğü'nün önünde ayakkabı boyuyordum. Doktorlar, müdürler, şefler ayakkabılarını boyatırken onlarla konuşuyor; tanımaya çalışıyordum. 12 yaşlarındaki cocuğun soruları hoşlarına gidiyor, sıkılmadan cevaplıyorlardı. Geçen zaman içinde beni çok sevdiler. Beni sordular. Anamın ölümünü anlattım, "Keşke biz bir görebilseydik." dediklerinde içimde fırtınalar koptu. Keşke keşke, o zamanlar sizleri tanıyor olabilseydim diye hayıflandım. Oraya bütün doktorlar geliyordu. Zaman zaman ücret almak istemiyordum. Bu onların daha hoşuna gidiyor. Bana daha fazla ilgi gösteriyorlardı. Uzun bir dönem orada boyacılık yaptım. Sonrada hiç bağlantımı koparmadım. Sırf anama bulamadığım yardımı, ihtiyacı olan başkalarına vereyim diye... Onun içindir ki her hastaya koşarım, yardım ederim. Anam beni görüyor diye düşünürüm... Yaa.... İşte bundan Kardeşim..."

Yusuf'un asıl adı Selahattin olmasına rağmen mahallede herkes ona "Yusuf" diye seslenir. Ben o itiraflarından sonra hep ona "Başkan" dedim. Başkan ufak tefek, zayıf, yeşil gözlü, esmer. Evli, biri erkek dört çocuğu var, altı torun sahibidir. Pek çok işe girmiş çalışmıştır. Ayakkabı boyacılığından sonra Milli Piyango seyyar bayiliği yaptı, sonra Canik Belediyesi'nde temizlik işlerinde çalıştı, pazarcılık yaptı. Samsun Bakır Fabrikası'nda çalışmaya başladı. 2011 Şubat'ta emekli olacak... O gerçek bir dost ve yardımsever. Bizi hep koşturdu, liderliğimizi yaptı.

Devam Edecek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder