3 Aralık 2013 Salı

Teneke Mahallesi'nde Sel (2)

-Meto senin ne işin var burda? -Ananın haberi varmı? -Amuca, dedim. -Babamlar kaçmak istemiyorlar. -Bende sizinle geleyim ne olur...!! Amucam elimi tuttu. -Hadi yürü, dedi. Köprüye geldiğimizde halen yağmur yağıyordu. Köprü çok kalabalıktı herkes bir koşturmaca içindeydi. Hiç görmediğim kadar polis ve bekçi vardı. Arabaların köprüden geçmesine izin vermiyorlardı. Minibüs muavinlerinin sesleri bağırtıların arasında birbirine karışıyordu. Biz amucamın cocuğu ile sımsıkı amcamın çeketine tutunuyorduk.


Yürümeye devam ettik... İki katlı bahçeli bir evin önüne geldik. İçeri girdik. Kapıyı güzel bir kadın açtı, bizi içeri aldı. Islanan çamaşırlarımızı verdikleriyle değiştirdik. Sıcak corbamızı içtikten sonra yere serilen yorganların üzerine uzandık. Amucam -Ben Alileri almaya gidiyorum, dedi. Dışarı çıktı. Uzandım... Babam anam kardeşlerim ne yapıyorlardı. Ah şu babam, çok dik kafalı idi. "Niye bizimle gelmedi ki" diye düşünürken uyuyakaldım...

Sabah anamın sesi ile uyandım. Ohhh be hepimiz kurtulmuştuk. Oya abla bize kahvaltı hazırladı. İlk defa çay, peynir, zeytin ve reçelli bir kahvaltı yiyordum. Babam kardeşlerimi Çiftlik Mahallesi'ndeki halamın evine bıraktı. Babam, anam ve ben Teneke Mahallesi'ne döndük. Bütün sokaklar yerler evler sapsarı bir çamurla kaplanmıştı. Güneş ışıkları her yeri altın gibi parlatıyordu. Çamur içindeki insanlar evlerini temizliyor selle dağılan eşyalarını topluyorlardı. Bazen eşyalar yüzünden tartışıyorlardı. Kavgaya kadar varan bağrışmalar oluyordu. Evimize geldik. Evimizin sokak duvarı yıkılmıştı. İceri girdik duvardaki çamur izleri boyumdan fazla sel sularının yükseldiğini gösteriyordu. Yataklarımız çamurun içinde sokağa taşmıştı.

Babamlar mahalleden çıktıktan yarım saat sonra sel suları mahalleye dalmıştı. Çinto dedem oğullarının tüm ısrarlarına rahmen evini terketmemişti. Kör gaconun yolundan kabaran sel suları dalga halinde bizim evin duvarına çarpmıştı. Evdeki dedem evin arkasından gençlerin yardımı ile Sabrinin kahvesinin terasına çıkarılmıştı. Terasta seli izleyen aileler suların dalga gibi mahalleyi sardığını ve çayırlığa doğru yayıldığını anlatıyordu. Pek çok evin duvarı çatısı yıkılmıştı. Zaten külübe evler ince duvar ve teneke çatılardan oluşuyordu. Şükür can kaybı yoktu...

Babam evin içindeki suları boşaltıken anam sokağa dağılan kap kaçağı arayıp topluyordu. İki tahta kaşık, alüminyum bir tencere iki sahan, selde parçalanmış bir hasır. Tüm eşyamız buydu. Babam çamur içindeki iki yatak ve yorganı ırmak kenarına taşıdı. -Sevim sen çamaşırları al, yatakları yorganları yıka, dedi babam. Babam evin önüne biraz çamur içine saman koydu. Dağılan tuğlalarla duvarı örmeye başladı. Birazdan Çinto dedem geldi. Babama yardım etmeye başladı...

Ben arkadaşlarımla ırmak kenarına gittim. Irmak hertarafı silmiş süpürmüştü Tertemiz çakılların arasından ırmak pırıl pırıl parlayarak akıyordu. Kenarda ateşlerin üzerindeki kazan ve tenekelerde çamaşırlar kaynatılıyordu. Yıkanan çamaşırlar ırmak kenarındaki çalılıkların üzerine serilerek kurutuluyordu. Çalılıklar rengarenk bir görüntü oluşturuyordu. Anam - Metin, dedi. -Gel bu pamukların yanında dur, dedi. İçi ot dolu yatağımız boşalmıştı. Artık bu otlar kullanılamazdı. Annem diğer yataktan boşalttığı pamukları yıkamış, taşların üzerine sermişti. O temizliğe devam ediyordu. Hava kararırken evimizi yerleştiriyorduk. Sokakta dağıtılan yardım paketinden aldığımız ekmek makarna va helva paketinden ekmeğimize helva koyarak karnımızı doyurduk. Tahtaların üzerine serilen yatağımıza uzandım. Bir günde kocaman bir selin yaralarını sarmıştık...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder