3 Aralık 2013 Salı

1980

12/09/2011

Teneke mahallesinin 3-4 yerinde davullar zurnalar, bir başka tarafta ince sazlar çalıyordu. Küçük içki masalarında oğullarını asker edecek babalar keyifle içkilerini yudumlarken etraflarını gururla süzüyorlardı. Hele ilk oğlunu askere uğurlayacak babamın boyu sanki göğe değecek gibi dikleniyordu. Arada kalkıp bir gayda çekmesi ile alkışlarla gözlerinin buğulanması bir oluyordu. Kolay değildi ilk defa oğlu evinden uzaklara gidecek, iki yıla yakın evinden ve gözlerinin önünden uzaklarda olacaktı.. O daha çok küçüktü... Yirmisine gelmis oğlu, hala cocuktu gözünde... Evlenmiş ve bir cocuk sahibi olmuş olsa bile...


Diğer bir tarafta çalan roman havalarıyla taze gelinler, yeni anneler, askere uğurladıkları kocalarının yanında mahcup ve mahsun oynuyorlardı. Ayrılık... Ayrılmak... Çok zordu. Tutamadığı gözyaşlarıyla sarıldığı asker eşine hiç ayrılmayalım derdi sanki... Tutamaz kendini oyun alanına atar asker anası... Gururla elleri havada, oyun alanını dört döner, bir oğluna, bir gelinine sarılır. Önce yakın akrabalar sonra komşular ve tüm mahalle oyun alanında asker ailesinin gururunu ve mutluluğunu paylaşır...

Bugün ben de askere gidiyorum. Ailemin İlk ve tek oğluyum. Yavuz Selim Mahallesi'nden erkenden çıkmış, Teneke Mahallesi'nin kalabalığında eş dostlarla beraberdik. Babam çoktan çakırkeyf olmuş, anam ve eşim yanımdan ayrılmıyordu... Otobüs biletlerimizi almış ve küçük çantamızı hazırlamıştık. Mahalleden bu yıl temmuzun ilk haftasında tam on iki kişi hep beraber askere gidiyorduk.

Vakit gelmişti. Otobüs terminali, hemen mahallenin arkasında, şimdi sanayi sitesinin inşaatlarının yükseldiği büyük çayırlığınn sonundaydı. Mahalleli grup grup terminale doğru davullarla zurnalarla oynayarak yola koyuluyordu. Terminale gelen gruplar oyun alanı oluşturuyor, neşeyle oynamaya devam ediyorlardı. Askerler ortaya alınıyor. Oynatılıyor, gençlerin ellerinde havalara fırlatılıyorlardı.

Asker sevki vardı. Terminalde yola çıkacak en az ikiyüz kişi vardı. Ancak sanki bir tek Romanlar askere gidiyordu. Diğer askerler normal bir seyahate gidiyor gibiydi. Romanların çoşkulu kalabalığına biraz merakla biraz ürkekçe bakıyor, uzaktan seyretmeyi tercih ediyorlardı.

Bizim için askerlik kutsaldı. Askerliğini yapmayana bizde adam denilmezdi, askerlik büyümek ve olgunlaşmaktı. Askerlik ilk gurbetti. Bütün askerlerimiz evli ve çocuk sahibiydiler... Ve askerlik sevdiklerinden ilk ayrılıktı... Askerlik vatana bir borctu. Askerlik sorumluluk almayı , ana-baba ve aile özlemini, sevgisini öğrenmekti... Askerlik bir gururdu. Bu yüzden şölen gibi kutlanmalıydı.

Hareket saati yaklaşırken askerler gençlerin omuzlarında otobüsün kapısına getiriliyor. En büyük asker bizim asker sloganları yeri göğü inletiyordu. Askerimiz, minik yavrusunu sıkıca kucaklayan eşine, gözleri gururla parlayan, durduramadıkları gözyaşlarını silen ana ve babasına el sallayarak oturduğu koltuğundan, gözlerini sevdiklerinden ayıramaz....

Otobüs hareket ederken peşinden su döken, alkışlarla el sallayan büyük bir kalabalığı arkasında bırakıyordu. Otobüs gözden kaybolana kadar izlenir ve o muhteşem kalabalık mahalleye doğru yola koyulur, asker babalarının sırtı sıvazlanırdı... Allah kavuştursun duaları birbirine karışırdı.

Bugün sıra bizdeydi. Otobüste dokuz arkadaş beraber asker ocağına doğru yola çıkmıştık. Babalarımız üç yıl süren askerliklerini üç gün süren tren yolculuklarıyla başlamış ve tamamlamışlardı... Bizler onlara nazaran çok şanslıydık. Otobüste rahat koltuklarımızda asker yolundaydık. 20 ay bize çok uzun bir zaman gibi geliyordu. Herkesin yüzünde bir yorgunluk, bir keyifsizlik vardı. Bir belirsizlik, bir merak , beynimizi kurcalıyordu. Nelerle karşılaşacaktık? Neler yaşayacaktık? Yolculukta yarım saat hiç konuşmadan,pencereden dışarı boş boş bakarak geçti.

İlk defa biz asker olmuyorduk. Allahın izniyle vatani görevimizi en iyi şekilde tamamlayacak evimize yuvamıza dönecektik. Derin endişe ve yalnızlıktan kendimizi kurtardık. Sohbet başladı. Akrabaların, komşuların çeplerimize sıkıştırdıkları harçlıkları çıkarıp düzeltmeye, verilen poşet ve torbadakileri karıştırmaya başladık. Neler yoktu ki... Pastalar, börekler, marikliler, kızarmış tavuklar, meyveler, kolalar, sigaralar... Neşelenmiş şamata ve şakalarla yolculuk güzelleşmeye başlamıştı. Bekle bizi Ankara... İzmir... Manisa... Isparta... Komandolar, piyadeler geliyor...

Bugün her asker sevkinde sokaklardaki araba konvoyları davullu zurnalı uğurlamaları görünce o anılar gözümde canlanır. Bugün ülkemizin yaşadığı olağanüstü olaylar; askerliği ve askerlik yapmayı kahramanlığa dönüştürdü. Ülkemiz insanları kışkırtmalar ve tahriklerle, ırkçı yönlendirmelerle birbirine küstü. Kardeşlik kayboldu, herkes birbirine endişe ve korkuyla bakmaya başladı. Niye ? Biz değilmiyiz bu ülke için şehitler veren? Birbirimizin yarasını saran... Bu ülke bizim... ve Hepimize yeter... Üzülüyor, çok üzülüyorum... Bu cafcaflı asker uğurlamaları, konvoylar çok güzel... Keşke bazıları ırkçılık kokmasa....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder