tag:blogger.com,1999:blog-40474594304303798442024-03-20T00:06:35.096-07:00Metin Özbaskıcıçingeneyizhttp://www.blogger.com/profile/15606912751558957320noreply@blogger.comBlogger18125tag:blogger.com,1999:blog-4047459430430379844.post-61840750718272938812017-07-04T09:32:00.002-07:002017-07-04T09:32:16.105-07:00Metin Özbaskıcı / Ringe Meydan Okuyan Çingene: Rukeli Johann Trollman <div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBielLpEMKqkGE5kuAQLenUQCtevlBBQyMNYAmlS_IeS3jOhO2UPKyvdXVWj5efyo9kkiETdjUevDcz3dx2r-N80G4jDgyG6Y8IWAHV5rz5-SzvexeVqfI4ns76ScaCgFUdKXv5NLWiPI/s1600/ChCFSJiXEAAxYkV.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="563" data-original-width="600" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBielLpEMKqkGE5kuAQLenUQCtevlBBQyMNYAmlS_IeS3jOhO2UPKyvdXVWj5efyo9kkiETdjUevDcz3dx2r-N80G4jDgyG6Y8IWAHV5rz5-SzvexeVqfI4ns76ScaCgFUdKXv5NLWiPI/s320/ChCFSJiXEAAxYkV.jpg" width="320" /></a><i></i><br />
<div style="text-align: left;">
<i><i><span style="font-size: large;">"Mahkûmlar ringde dövüşen Rukeli’yi tanıdılar. Nazi askerlerine inat onlar da tezahürata başladılar. Naziler zaferden emin görünüyordu. Güçlü Alman boksörü Kapo Emil Cornelius, Rukeli’yi ezerek yenecek ve Alman üstünlüğünü gösterecekti. Emil Cornelius nefretle Rukeli’nin üzerine saldırdı. Rukeli güçsüz ayaklarının üzerinde dans ediyordu. Nefret dolu saldırılarını savuşturduktan sonra rakibini sıkıştırarak onu yere serdi. Askerler şaşkındı. Mahkûmların sevinç çığlıkları göğe yükseliyordu".</span></i></i></div>
</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<a name='more'></a><o:p></o:p><br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Rukeli Johann Trollmann 27 Aralık 1907'de bir Sinti ailesinin oğlu olarak Almanya, Hannover yakınlarındaki Wilhelm Gifhorn'da doğdu. Hannover'in eski kesiminde sekiz kardeşiyle büyüdü. "Ruk", Romanes dilinde ağaç anlamına gelmektedir. Atletik bedeninin iyi yetişmiş bir ağacı hatırlatması nedeniyle herkes ona "Rukeli" derdi.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Boks yeteneği oldukça erken keşfedildi. İlk dövüşünde sekiz yaşındaydı. Güney Almanya Şampiyonasını kazandı ve 1922'de Hannover'de kurulan Boks Kulübü BC Heros Eintracht'ın sporcuları arasına girdi. Genç Rukeli Trollmann, Bölge Şampiyonasını dört kere kazandı. Kuzey Almanya Şampiyonasını kazandı ve Alman Amatör Şampiyonasına katıldı.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Nazi döneminden evvel Almanya’da boks sporu popüler bir eğlence keyfi idi. Rukeli Trollmann, çok hızlı bacakları ile orta sıklette son derece yetenekli bir boksördü ve zamanının ilerisinde, kendine özgü bir tarzı vardı. Onun boksunu seyreden insanlar büyük bir keyif alırdı. Rakiplerine karşı kendini siperler, parmak uçları üzerinde ringde sürekli hareket halinde olurdu. Rakibinin adeta başı dönerdi. Sonra seri ve güçlü yumruklarla rakibinin üzerine giderdi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="mso-tab-count: 1;"> </span><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
1928'de Boks Birliği, Amsterdam'daki Olimpiyat Oyunları için Alman takımı aday listesinden yıldız sporcu Rukeli’nin adını uydurma bahanelerle çıkardı. Rukeli’nin yerine Rukeli’ye karşı iki defa kaybetmiş rakibini olimpiyat oyunlarına gönderdiler. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Rukeli Alman milli takımından dışlandığı için profesyonel bir boksör olmaya karar verdi. Hannover'deki BC Sparta Linden'e geçti.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ernst Zirzow menajeri oldu. Rukeli Trollmann kısa sürede çok başarılı oldu ve profesyonel boks alanında büyük bir ün kazandı. Alman Willy Bolze ile olan ilk maçını kazandı. Sanki boks endüstrisi Rukeli gibi birini bekliyordu. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Basın ve spor camiası ona “Gipsy” (Çingene) takma adını verdi. Asıl ismi unutulmuştu. Rukeli yıldızların dövüştüğü arenanın gözdesiydi. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
1930'da Almanya'nın dört bir yanındaki müsabakalara katıldı. 1932'den itibaren orta ve hafif sıkletteki en iyi boksörlerle dövüştü. Yendiği boksörler arasında<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ABD'li Baisley, Hollandalı Boer, Arjantinli Russo da bulunuyordu. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Alman boksör Witter’i skor farkıyla yendi. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="mso-tab-count: 1;"> </span><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
NSDAP iktidara geldiğinde Rukeli Trollmann'ın hayatı değişti. Alman boks kulüpleri yeniden örgütlendi ve “aryanlaştırıldı”. Aryan olmayan sporcular dışlanmaya başladı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Alman şampiyonu ve Rukeli'nin kilosundaki en iyi boksörlerden biri olan Erich Seelig de dışlanan sporcular arasında yer alıyordu. Bir müsabaka öncesi ölümle tehdit edildi. Bir Yahudi olarak artık hayatı tehlikedeydi. Fransa'ya kaçmayı uygun gördü.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Rukeli Trollmann Almanya'da kalmaya karar verdi. <span style="mso-spacerun: yes;"> Ne var ki dönemin </span>Alman Devleti Rukeli’yi bir sorun olarak görüyordu. Spordaki üstünlüğü Alman milliyetçiliği için bir sıkıntı kaynağı olmuştu. Bir Çingeneydi ve Alman Boks sporundan uzaklaştırılmayacak kadar başarılı ve popülerdi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
9 Haziran 1933'de Alman Adolf Witt'le yaptığı maçtaki ezici üstünlüğü üstün aryan ırkının üstünlüğüne ilişkin Nazilerin yaratmaya çalıştığı imajı zedelemişti. Alman Boks Federasyon Başkanı Radamm da seyirciler arasında yer alıyordu. Rukeli'nin kavgayı kazanacağı açıkça görülürken hakemlere maçın durdurulması ve maçın iptal edilmesi emrini verdi. Hakemler maçı durdurdu. Ancak izleyiciler maçın iptaline izin vermediler. Kararı protesto ederek Rukeli ’ye tezahüratlarda bulundular. Maç tamamlandı ve Rukeli galip ilan edildi. Rukeli aldığı galibiyet ile bir süper star haline geldi. Bu büyük başarı hayatının dönüm noktası oldu. </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Ne yazık ki Almanya boks şampiyonu Çingene Rukeli’nin sevinci çok kısa sürdü. Dövüşten sekiz gün sonra, Alman Boks birliğinden bir mektup aldı. Mektupta Almanya şampiyonluğunun iptal edildiğini bildiriliyordu. Karara sebep olarak müsabakadaki her iki boksörün de performansının yetersiz olmasu gösteriliyordu. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Rukeli Trollmann büyük kalabalıklar tarafından sevilen bir isimdi. Naziler Almanya'nın imajını zedelediğine inandıkları ve bir tehlike olarak gördükleri Rukeli den kurtulmak istediler. Kariyerini sonlandırmak için 21 Temmuz 1933 günü onu ünlü ve zorlu bir boksör olan Gustav Eder'e karşı maça çıkmaya zorladılar. Yenilmesi için tehdit ettiler. Rukeli soldun bir yüzle salona geldi. Yenilmesi isteniyordu. Aksi halde boks lisansının iptal edilmesi ve ailesine zara gelmesi tehdidi ile karşı karşıyaydı. Müsabakada ayak hareketlerini yapmadı, dans etmedi. Sadece ayakta kalarak rakibin hücumlarına direndi. Savunma yapıyordu. Rakibi güçlüydü ve acımasızca saldırıyordu. Rukeli yıkılmadı. Bir Çingene delikanlısı gibi dimdik ayakta durdu. Beşinci turda hükmen yenildi. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bu kariyerinin sonu oldu<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Rukeli sonraki yıllarda gösteri maçları yaparak Hannover ve Berlin'de yaşamını sürdürdü. Berlin'de tanıştığı Alman kızı Olga Frieda Bilda ile Haziran 1935'te evlendi. Aynı yıl doğan kızı ile birlikte Berlin'de yaşıyorlardı. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
15 Eylül 1935'te Nuremberg Yasaları kararnamesinden sonra Sinti ve Romanlara baskı ve zulüm çok artmıştı. Ailesini bu koşullarda daha fazla güvende tutamazdı. Onları korumak için eşi Olga Bilda’dan Eylül 1937 de anlaşmalı olarak boşandı.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Hayatlarından endişe ettiği eşi Olga ve kızı ile tüm bağlantılarını kopardı ve ilk fırsatta ülkeyi terk edip İngiltere’ye yerleşmelerini sağladı. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Rukeli aynı yıl, sadece Çingene olduğu için tutuklanarak Ahlem'deki bir çalışma kampına, Hannover'e gönderildi ve orada birkaç ay kaldı. Serbest bırakıldıktan sonra Teutoburg Ormanı'nda saklanmaya başladı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
1939'da savaş sırasında Alman silahlı kuvvetlerine katılmak üzere Wehrmacht’a çağrıldı. Alman ordusu içinde Polonya, Belçika ve Fransa'da bulundu. 1941 ilkbaharında yaralanarak Doğu Cephesine alındı. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
1942'de ırkçı politikalar nedeniyle Sinti ve Romanları silahlı kuvvetlerden dışlama kararı alındı. Rukeli Trollmann Haziran 1942'de tüm Çingeneler gibi tutuklandı ve Hannover'de Hardenberg Str'de bulunan Çingene toplama Merkezi'ne getirildi. Ekim 1942'de Hamburg yakınlarındaki Neuengamme'deki çalışma kampında zorla çalıştırılmaya başlandı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Kampta bulunan eski bir boks hakemi olan Albert Lütkemeyer Rukeli'yi tanımıştı. Lütkemeyer Rukeli’yi <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Alman boksör Nazi subayı Kapo Emil Cornelius ile dövüştürmeyi ve ağır bir yenilgi almasını sağlayarak Rukeli’nin şöhretini sıfırlamayı planladı. Alman egosunu tatmin etmek için kamp ortasında kurulacak ringde herkesin seyredeceği bir maç organize etti. </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Emil Cornelius özel ekibiyle en uygun şartlarda idman yaparak <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>maça hazırlanıyordu. Rukeli ise kampta aç bırakılıyor ve en ağır işlerde gece yarılarına kadar çalıştırılarak bitkin düşürülüyordu. İdman yapmasına izin verilmiyordu. Rukeli her geçen gün eriyor ve güçsüzleşiyordu. Yüzü sararmış benzi solmuştu.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Her şeye rağmen bu müsabaka onun için bir kaçış sansı olabilirdi. Maça gidiş ve dönüşlerinde veya maç esnasında ortaya çıkabilecek bir kargaşada kaçma sansı bulabilirdi. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Kamptaki tutukluların yardımıyla ölen bir mahkûmun kimliğini ele geçirdi. İlk fırsatta kaçacaktı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Müsabaka günü daha yorgun düşmesi için Wittenberg kampına yürüyerek getirildi. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Kampa çok sayıda Alman seyirci getirilmişti. Ring’e çıktıklarında Alman seyirciler büyük bir tezahürata başlamışlardı zaferden emindiler. Mahkûmlarsa Rukeli’nin hezimetini seyretmeleri için getirilmişlerdi.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Mahkûmlar ringde dövüşen Rukeli’yi tanıdılar. Nazi askerlerine inat onlar da tezahürata başladılar. Naziler zaferden emin görünüyordu. Güçlü Alman boksörü Kapo Emil Cornelius, Rukeli’yi ezerek yenecek ve Alman üstünlüğünü gösterecekti. Emil Cornelius nefretle <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Rukeli’nin üzerine saldırdı. Rukeli güçsüz ayaklarının üzerinde dans ediyordu. Nefret dolu saldırılarını savuşturduktan sonra Rukeli rakibini sıkıştırarak onu yere serdi. Askerlerin şaşkındı. Mahkûmların sevinç çığlıkları göğe yükseliyordu. Rukeli kampa döndüğünde bir kahraman gibi karşılandı. </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Kamp yöneticileri için Rukeli artık bir riskti. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Çok geçmeden sırtından vurularak öldürüldü. Ölümü kaçma teşebbüsü esnasında yaşanan bir kaza olarak rapor edildi. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Cesedi, kamptaki diğer cesetleriyle birlikte Wittenberg mezarlığında gömüldü. Ancak kamptan sağ kurtulan Robert Landsberger'in tanıklığı sayesinde Rukeli’nin ölümüyle ilgili gerçekler ortaya çıkabildi.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
2003 yılında Alman Profesyonel Boks Birliği geriye dönük olarak Rukeli Trollmann'a Alman Şampiyonu unvanını kazandırdı. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Rukeli Trollmann'ın onurunun iadesinde, Nina Gladitz, Yanko Weiss-Reinhardt, Eva Rolle ve Mike Cloth’un uzun ve zor mücadelesi takdire şayandır. Bunun arkasında büyük bir kamuoyu baskısı olduğunu belirtmek gerekir.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Ağustos 2004'te Hannover'de bir sokağa Johann-Trollmann-Weg adı verilmiştir.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Rukeli’nin hazin hikâyesi, kitap, sinema ve tiyatro projeleri ile tanıtılmaya başlamışsa da, Çingene boksörün yakın tarihin trajik bir karakteri olarak hak ettiği değeri bulamadığı açıktır.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Not: Yukarıdaki metinde yer alan bilgiler Metin Özbaskıcı tarafından, açık kaynaklardan ve yazarın Almanya seyahati sırasında aldığı notlardan derlenmiştir.<o:p></o:p></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<o:p><a href="http://cingeneyizmo.blogspot.com.tr/">Eski Yazılar</a></o:p></div>
çingeneyizhttp://www.blogger.com/profile/15606912751558957320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4047459430430379844.post-11491008167416771552017-04-24T06:59:00.002-07:002017-04-24T07:19:18.432-07:00Metin Özbaskıcı / Almanya İzlenimleri<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdTbJl9KiwpEupqiixaBzInGq43eTWZE4SBTDAAn1d88JZ39XPoQOxwwMIlhQjbfg1zpv9t0mTFaa0i6CdCOYcnDSe63UUVGr78cVV7lAORPSEt-l7-5qB2n26tcakKN3L_NUgE-iM0xA/s1600/Resim4.png" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdTbJl9KiwpEupqiixaBzInGq43eTWZE4SBTDAAn1d88JZ39XPoQOxwwMIlhQjbfg1zpv9t0mTFaa0i6CdCOYcnDSe63UUVGr78cVV7lAORPSEt-l7-5qB2n26tcakKN3L_NUgE-iM0xA/s320/Resim4.png" width="320" /></a><span style="text-indent: 0cm;">Yazarımız Metin Özbaskıcı Türkiye'den Roman temsilcilerin katılımıyla gerçekleştirdiği Almanya gezisinin notlarını paylaşıyor. Hem genel olarak Alman tarihi ve kültürü hem de Almanya'da yaşayan Romanlarla ilgili gözlemlerini paylaşan Özbaskıcı, Nazi geçmişinin Romanlara dönük gerçekleştirdiği baskı ve kıyım politikalarını da yazısında yer veriyor: "<i>Devasa Yahudi soykırım anıtından sonra çok mütevazı, sanki zoraki yapılmış Porrajmos Sinti-Roman Soykırım Anıtı'na geldik. Anıt, baskıyı simgeleyen büyük bir taşın altında ezilerek yok olan bir Roman toplumunu anlatıyordu. Sanki gerçekleri saklamak için yapılmıştı. Ve ziyaretçi sayısı yok denecek kadar azdı. Lobi gücü olmayan Roman toplumu, katledilen 500.000 Roman insanını dünya gündemine sokamıyordu. ... Roman katliamı önemsizleştiriliyordu. Hayır! Bu gerçek bir soykırımdı. Nazi döneminde 500.000 Roman katledilmişti</i>".</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<span style="text-indent: 0cm;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm; text-indent: 0cm;">
<span style="text-indent: 0cm;"></span></div>
<a name='more'></a><br />
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm; text-indent: 0cm;">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<span style="text-indent: 0cm;">27 Kasım 2016 ‘da Almanya Dışişleri Bakanlığı ve Goethe Enstitüsü tarafından Almanya’ya izleme ve değerlendirme amacıyla davet edildik. Grupta yer almama vesile olan, Ankara Roman Hakları Derneği Başkanı Yücel Tutal Bey’e, Almanya’nın Ankara büyükelçiliğinden Sevinç Hanım’a ve </span><span class="MsoBookTitle" style="text-indent: 0cm;">Uthe</span><span style="text-indent: 0cm;"> Hanım’a teşekkürlerimi sunuyorum.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiaaO1OxE9BkzH_5-yChyphenhyphen0ZX81AAJt-bZIEDmC2zctfJAFwUNLAxvL23za5GqCRaPxGTYTUqfoj6RHqa_Mi6rGt7FtUoezQ0yVq5Mb-p51NklUJ-RcIJmRyDkftXssDj56Y0tHY4ed3mw/s1600/Resim3.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="165" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiaaO1OxE9BkzH_5-yChyphenhyphen0ZX81AAJt-bZIEDmC2zctfJAFwUNLAxvL23za5GqCRaPxGTYTUqfoj6RHqa_Mi6rGt7FtUoezQ0yVq5Mb-p51NklUJ-RcIJmRyDkftXssDj56Y0tHY4ed3mw/s320/Resim3.png" width="320" /></a>Alman Dışişleri Bakanlığı ve Goethe enstitüsünün, Almanya’nın Nazi döneminde oluşan kötü imajını değiştirmek, Almanya’nın değerlerini tanıtmak amacı ile düzenlediği bu tür gezi programlarına dünyanın her bölgesinden davetliler katılmaktadır. Rehber eşliğinde Almanya’nın yerel yönetimleri, Sosyal kurumları ve Sivil toplum örgütleri ziyaret edilmekte, sosyal hayat ve gelişmeler ile ilgili bilgiler verilirken ziyaretçilerin görüşleri de değerlendirilmektedir. Gezi sonunda ziyaretçilerin, gezi değerlendirmeleri ve Almanya ile ilgili görüşleri alınarak kat edilen mesafe izlenmektedir. Bu programın çok başarılı olduğunu gösteren en büyük delil, Avrupa’nın en çok turist çeken ülkesinin Almanya olmasıdır. Nazi Almanya’sı sendromunun kısmen atlatıldığı, ancak alınması gereken daha çok mesafe olduğu da aşikârdır.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Biz Türkiye’den Roman ekibi olarak programa katıldık. Alman misafirliği çok iyiydi. Bizi çok iyi ağırladılar. Görmek istediğimiz ve görüşme taleplerimiz program dahilindeydi. Programın ilk bölümü Berlin’di. Berlin belki de Almanya’nın en sosyal ve demokratik eyaletiydi. Yetkililerden Azınlıklar ve yabancılar ile ilgili yaptıkları örnek çalışmaları dinledik. Türkiye yabancılar ve Roman politikaları konularında fikirlerimizi paylaştık. Türkiye’deki uygulamaları çalıştığımız projeleri ve çıktılarını, onların çalışmalarıyla karşılaştırma fırsatı bulduk. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
İlk gezimizde Berlin Duvarını ve geçiş kapılarını, Almanların manasız bakışlarının altında ziyaret ettik. İki toplumu ayıran ve yabancılaştıran bu set insanlık ayıbı gibi önümüzdeydi. Ve çok bakımsızdı. Pek çok ölüm kokan kaçış hikâyelerinin yazıldığı sınır köprüde insanlar eşleri ve çocukları ile geziyordu. İnsanlar soğuk ve ifadesiz görünüyordu. Tıpkı havanın durumunu yansıtıyorlardı. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Bu ayrılığın izlerinin henüz silinmediği iki yakanın görünümü ile belli oluyordu. Doğu yakasının yapıları komünist rejimi hatırlatırken batı yakası keşke birleşmeseydik der gibiydi. Ailelerin bile bölündüğü bu ayrılık çok uzun bir süre devam etti. Bu ayrılıkta iki toplumun değer ve yargıları, yaşam biçimleri ve özgürlük algıları farklı gelişti. Sonunda iki Almanya Birleşti, Berlin duvarı yıkıldı. Ayrılık yıllarında oluşan farklılıklar birleşmeden sonra yaşanan en büyük sorundu. Güçlü Alman ekonomisi sosyal ve ekonomik yatırımlarla bu sorunu minimize etti. Doğu yakasına özel yatırımlar yapıldı. Uygulanan ekonomik uyum politikaların kişi başına ortalama milli geliri düşürmesi, yabancıların bunun sebebi olarak görülmesi, özellikle Batı yakası siyasetinde milliyetçiliğin yükselmesini ve yabancı düşmanlığını körüklemektedir. Bu gelişmeler tüm Almanya’da Demokratik kurum ve kuruluşları tedirgin etmektedir. Tüm yabancılar gibi Türkler de bu gelişmelerden etkilenmektedir. Bu sorunlar ancak demokrasi ve özgürlüklerin geliştirilmesiyle bertaraf edilebilecektir. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGxN5gRdI5tembKI4go25G4Phfw4aUYmBso6Wi38poCbOzCseOjWFJRKG2CGrS628iKCRTEhH-JMRO4TLoDUmFunkvlX3e_u7JLnStnOSRkxnK9ueSdgMaxJXOdXMs9WV24M4YfxLUxow/s1600/Resim1.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="142" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGxN5gRdI5tembKI4go25G4Phfw4aUYmBso6Wi38poCbOzCseOjWFJRKG2CGrS628iKCRTEhH-JMRO4TLoDUmFunkvlX3e_u7JLnStnOSRkxnK9ueSdgMaxJXOdXMs9WV24M4YfxLUxow/s200/Resim1.png" width="200" /></a>Şehrin merkezinde çok geniş bir alana kurulu HOLOKOST Yahudi soykırımı anıtını ziyaret ettik. Blok taş mermerlerin bir Lego gibi yerleştirildiği devasa anıtta, sürekli yanan bir Yahudi ateşi vardı. Anıt kulede yanan Yahudi ateşi, soykırıma uğrayan Yahudilerin acısının ve Nazilerin utancının hiç bitmeyen alevi gibi parlıyordu. Anıt sanki bir utancı anlatıyordu. Uzaktan bakınca bir mezar denizi gibi dalgalanıyordu. Yahudi soykırım anıtını ziyaret ederken sanki blok taşlar üzerimize geliyor bizi sıkıştırıp hapsediyordu. Irkçılığın ve nefretin insanlığı getirdiği hale, şaşmamak elde değildi. Almanya’ya çok şeyler katmış insanların, sadece Yahudi olduğu için üstelik işkence edilerek öldürülmesinin ruh halini anlamak mümkün değildi. Büyük bir insanlık ayıbıydı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Savaştan sonra Yahudilerin bütün dünyada yaptıkları güçlü lobi faaliyetleri, Almanya’nın ayıbıyla yüzleşmesini sağlamış, Almanya İstemese de soykırımı kabul etmek zorunda kalmıştı. Bu ayıbı telafi edebilmek, Almanya’nın devlet politikası olmuştu. Güçlü Yahudi lobisi Almanya’nın soykırım mağdurlarına yüksek tazminatlar ödenmesini sağlarken, Soykırım sorumlularının bulunması ve cezalandırılması için hafiye gibi çalışılarak tüm olaylar ve kayıtlar didik didik inceleyerek dosyalar hazırlayan güçlü bir ekip oluşturuldu. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Devasa Yahudi soykırım anıtından sonra çok mütevazı, sanki zoraki yapılmış PORRAJMOS Sinti -Roman Soykırım Anıtına geldik. Anıt, baskıyı simgeleyen büyük bir taşın altında ezilerek yok olan bir roman toplumunu anlatıyordu. Sanki gerçekleri saklamak için yapılmıştı. Ve ziyaretçi sayısı yok denecek kadar azdı. Lobi gücü olmayan Roman toplumu, katledilen 500.000 Roman insanını dünya gündemine sokamıyordu. Katledilen pek çok Romana ait belge ve dokümanlar Yahudi lobisi tarafından sahipleniliyor. Roman katliamı önemsizleştiriliyordu. Hayır! Bu gerçek bir soykırımdı. Nazi döneminde 500.000 Roman katledilmişti.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
1970 lerde Otto Rosenberg; toplama kamplarından kurtulan bir Roman çocuğu, anılarını yazdı. Ve Alman hükümetine dava açtı. Önce yok böyle bir şey denilerek itiraz edildi. Ancak belgeler ve dokümanlar karşısında gerçek kabul edilmek zorunda kalındı. Alman mahkemeleri kerhen kabul ettikleri bu gerçeği çok küçük tazminatlarla önemsizleştirmeye çalıştılar. Son yıllarda gelişen Roman sivil toplum örgütlerinin çalışmaları ile pek çok belge ve dokümanlara ulaşılmıştır ve araştırmalar halen devam etmektedir. Dokümanlarda Yahudi gözüken pek çok mağdurun Roman olduğu belgelenmeye başladı. Bu gerçekler lobi gücünün ne olduğunun kanıtı gibidir.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Almanya bu gerçekle yüzleşmeyi ve bu gerçekle yaşamayı başardı. İşte bizimde katıldığımız bu gezi ve programlar, yüzleşme ve telafi faaliyetleriydi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Almanya alt yapısıyla çok gelişmiş bir ülke. Ülkenin her tarafı demiryolları ile kaplı. Sabah gün ışımadan sokaklar işe koşturan insanlarla dolup taşıyor. Bisiklet kullanımı bu soğuk günlerde bile çok üst düzeyde. Görüntü Almanya’nın sürekli koşuşturduğu idi. Şehir merkezinde ve çevresinde önce ırmak sandığımız ancak Nazi döneminde yapılmış olduğunu öğrendiğimiz çok sayıda su kanalları ve içinde dolaşan gemiler ilgimizi çekti. Geniş kara ve demir yolları Su kanalları üzerindeki sık köprüler ile birbirine bağlanıyordu. İşte Nazileri iktidara getiren de bu yatırımlardı. Birinci dünya savaşından mağlup ayrılan Almanya 1930 ekonomik krizine ve sömürge topraklarının azlığına rağmen çok hızlı bir ekonomik gelişmeyi başarmış. Yol ve kanal yatırımları Almanya tarım ve sanayisini uçurmuştu. Bu ekonomik gelişme halkta refah düzeyini artırmış ve iktidar desteğini pekiştirmişti. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Dünya ekonomisinde güçlü olan İngiltere ve Fransa’ya karşı üstünlük için bol hammaddeye ihtiyaç vardı. Hammaddenin kaynağı sömürgelerdi ve Afrika ve Asya’da bulunan sömürge ülkeler İngiltere ve Fransa egemenliğinde bulunuyordu. Bu ekonomik rekabette Almanlar için büyük dezavantajdı. Almanya sömürge ülkelerini artırmalıydı. Bu dünyanın gerilimini artırıyordu. Güçlü bir Almanya dünya barışı için bir tehdit görülüyordu. Ekonomik ve siyasi anlaşmalar yapılarak bloklar oluşturuluyordu. Gerginlik bir patlamaya dönüşmesi için bir kıvılcım yeterdi. Herhangi bir gelişme veya hemen hemen her şey bir savaş sebebi olabilirdi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
İktidar Alman şovenizmini yükseltiyordu. Almanlar çok gülü çalışkan ve asildi. Diğer ırklar kötü ve hastalıklıydı ve asil Alman ırkı için bir tehdit oluşturuyordu. Alman ırkı komünistlerden, Polonyalılardan, Yahudilerden ve Çingenelerden korunmalıydı. Ülkedeki bütün sendikacı komünistler, Yahudiler ve Çingeneler belirlenerek toplama kamplarına alındılar. Baskı ve tehditlerle ülkeyi terk etmeye zorlandılar. Önce ülkedeki farlılıklar bertaraf edilecekti. Toplama kampları pek çok acılara tanık oldu. Ölümler olağan görülmeye başladı. Akıllara gelmeyen taciz, işkence ve yaralamalar, ölümler oldu. Çok az insan toplama kamplarından sağ çıkabildi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Ve savaş bir kibrit aleviyle başladı ve Bütün dünyayı yangın yerine çevirdi. İnsan kanı su gibi aktı. Savaşın acımasızlığı teknoloji ile vahşete döndü. İnsanlar diri diri yakılarak öldürüldü. Sonunda Savaş bitti, ama Dünya çok şey kaybetti. Bunları yaşayan dünyada tüm insanların “Savaşlara Hayır… Yaşasın Barış…” demesi çok önemlidir. Bunun için sadece insan olmak yeterlidir. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Ve Atamızı anma zamanıdır. Ne güzel demiş… ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” Mustafa Kemal Atatürk. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Gezinin bu bölümünde Berlin’de Otto Rosenberg enstitüsünü ziyaret ettik. Enstitünün bahçesindeki açık hava resim müzesini gezdik. Açık alanda Nazi döneminde zulüm gören Roman aileler, çocuklar ve kadınlarla ilgili resimler ve dokümanlar sergileniyordu. Salonda bizi Otto’nun kızı Petra karşıladı. Geniş bir binada kurulu Enstitü sadece Romanlar için değil tüm dezavantajlı gruplar için bir eğitim ve uyum merkezi olarak çalışıyordu. Petra babasını, babasının anılarını ve vizyonunu bizimle paylaştı. Otto’nun anılarından birkaç bölümü okudu. Otto Nazi döneminde bir çocukken kobay gibi kullanılmasını ve esir kampı dönemi yaşamını anlattı, onun acılarını yüreğimizde hissettik. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Toplama kamplarında sağ kurtulabilen nadir kişilerden olan Otto çok uzun bir dönem bunları konuşmaktan çekindi. Sonra anılarını yazmaya karar verdi. Romanlar da soykırıma uğradılar bu gerçeği anlatmalıydı. Uluslararası hak örgütleri tarafından desteklendi. Almanya’nın roman soykırımının gerçeğini görmesini sağladı. Lobi gücü olmayan romanların talepleri eritilerek kerhen kabul edildi. Bu başarı bile çok önemliydi. Otto, hayali olan bu enstitüyü kurmuş ve tüm dezavantajlı gruplar için fırsatlar oluşturmuştu. Bu görevi şimdi kızı Petra sürdürüyordu. Otto’nun anıları kitap olarak basılmıştı. Sinema filmi yapılması ile ilgili çalışmalar devam ediyordu. Biz de onun hayallerine destek vermeliydik ve Otto’nun yaşamını herkes öğrenmeliydi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Berlin Belediyesi göçmenler idaresini ziyaret ettik. Birim amiri bir Sinti idi ve Romanes konuşuyordu. Romanlarla ilgili önemli çalışmalar yapılıyordu ve ekipte Romanlar da yer alıyordu. Bizce bu başarmanın anahtarıydı. Çalışma ekibinde yer alan kardeşlerimizle tanıştık. Sorunlar benzerdi. Ayrımcılık, İşsizlik, konut sorunları için çalışmalar sürdürülüyordu. Almanya’da Sintiler 400-600 yıllık geçmişe sahipler. Kendilerini Sinti olarak tanımlamayı tercih ediyor, kısmen toplumla bütünleşmiş bir beraber yaşamayı başarmış durumdalar. Yine de Nazi döneminin etkisi midir bilmiyorum ama hiçbiri resmi kayıtlara roman kimlikleri ile girmeyi kabul etmemektedirler. Nazi döneminde Roman kimlikleri kilise kayıtları ile tespit edilmiş ve tüm Romanlar teker teker toplanarak ölüm kamplarına götürülmüştü. Bir daha böyle bir riski almak istemiyorlardı. Son yıllarda Balkan Ülkelerinden gelen kontrolsüz göçlerin içinde pek çok Roman da bulunmakta ve bu göçler sorunları büyütmekte ve çözüm çalışmalarının maliyetini artırmaktaydı. Ne olursa olsun belediye toplu konutlar ve destek eğitimi programlarıyla Roman sorununu samimi olarak çözmeye çalışıyor. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Berlin’de faaliyet gösteren Roman-Sinti derneklerini ziyaret ederek gezimizi sürdürdük. RomaTrio ve AmaroRom derneklerinde, Almanya’daki Romanların sorunlarını dinlerken Türkiye’deki gelişmeleri anlattık. Roman dernekleri 8 Nisan’da, Hıdrellez’de ve 2 Ağustos’ta özel programlar hazırlamakta, programlara yüksek düzeyde katılım sağlamaktadır. Sergi ve sokak gösterileriyle Roman kültürünün tanıtımını sağlıyorlar. Tarihçi ve araştırmacılarla özellikle yakın tarih ortak çalışmaları yapıyor ve bunları arşivliyorlardı. Son araştırmalarında Avusturya’da Romanların katledildiği bir toplama kampı tespit edilmişti. Bu toplama kampı Avusturya Devleti tarafından domuz çiftliği olarak kullanılıyordu. Bu bir hakaretti ve bunun için Uluslararası bir kampanya düzenlenerek buranın aslına uygun bir açık hava müzesi olması mücadelesini başlatmışlardı. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Sintiler, Devlet desteği ile kısmen rahat bir yaşam sürüyorlar, ancak hala dışlanma sorununu çözümlemiş değiller. Bütün dünyada olduğu önyargı ve ötekileştirme sorunu için çok uzun bir süreç gerektiriyor. Dernekler hükümetlerle ortak çalışmalar düzenlemekte ve sorunların çözümüne katkı sağlamaktadırlar. Dernekler çalışmalarıyla ilgili dokümanları bizlerle paylaştılar.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Berlin programının son günü Türk mahallelerini gezme fırsatımız oldu. Bölgeye geldiğimizde işyeri tabelaları ilgimizi çekti. Engiz Kasabı, Engiz taksi, Engiz Berberi… Sanki Samsun’un Engiz İlçesi’ndeydik. Hemşerilerimle sohbete başladık. Çay ikramları eşliğinde dertlerini paylaştık. Mutlu değillerdi. İşsizlik önemli bir sorundu. Durumlarının Almanya’nın birleşmesiyle bozulduğunu ve giderek kötüleştiğinden bahsettiler. Bunun üzerine ırkçı davranışların son dönemlerde yükseldiğini, Hükümetin bununla ilgili çalışmalar yaptığını söylediler. Mutlu değildiler amma geri dönmeyi de asla düşünmüyorlardı. Artık biz buralıyız diyorlardı. Koyu bir sohbet oldu. İnanın sahil kasabası olan Samsun Engiz’de bu aylarda bu kadar kalabalık yoktur. Memleketten birilerinin gelmesi onları çok mutlu etmişti. Vedalaştık ve ayrıldık…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Hızlı Tren ile Mannheim’a sonrada Heidelberg’e geçecektik. Rehberlerimiz bizleri istasyona getirip trene binene kadar eşlik ettiler. 5 saati aşan bir yolculuğu çevreyi seyrederek bazen uyuyarak geçirdik. Almanya’da sanki hiç dağ yoktu. Dümdüz arazide yolculuk yapıyorduk. Her yer yemyeşildi. Sayamadığımız kadar su kanalları vardı. Hava açıktı ancak Almanya’da açık havada bile güneş hiç gözükmüyordu. Belli ki Almanlar tatillerini bu yüzden güneşi bol güney sahillerimizde geçiriyordu.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Yemyeşil ekili araziler güneye yaklaştıkça fabrika ve sanayi alanlarına dönüyordu. Trenin varış saatinde sadece 3 dakika gecikme olmuştu ve bu beni şaşırtan bir düzendi. Ve bir şaşırtan farklılık, gün erken kararmıştı. Mannheim’da Bizi rehberimiz karşıladı ve beraber Heidelberg trenine geçtik. Bir saate yakın bir yolculuktan sonra Heidelberg’e geldik. Otelimiz tren garının yanındaydı. Yarın programın son günüydü. Ben yarın akşam saatlerinde Münih’te yaşayan kız kardeşlerime misafir olacaktım. Tren biletimi aldım ve yeğenlerime biletim ile bilgi verdim. Beni garda bekleyeceklerdi. Ve biz çok yorulmuştuk. Ben erken yatmayı tercih ettim. Sabah kahvaltıdan sonra rehberimizle beraber Roman dokümantasyon müzesine geldik. Türk rehberimiz yine hemşerimdi. Gerçi hiç görmese de, gelmemiş olsa da, babası Samsun Alaçamlıydı. Müze müdürü ile beraber Almanya’daki Romanların durumu ve porajmos araştırmaları konusunda bir sunum yaparak bizi bilgilendirdi. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Girişte bizi Romanların Loli çay dedikleri Dr EVA JUSTİN’in Roman çocukları ile yaptığı ırk çalışmalarını gösteren fotoğraf karşıladı. Rehberimiz müzede her fotoğrafın ve belgenin özelliklerini anlatıyordu. Müthiş acılar içeren fotoğrafların her biri bir film olacak kadar doluydu. Bu yaşananları tüm dünya duymalı ve öğrenmeliydi. Bu güne kadar Yahudi olarak söylenen kurbanların pek çoğunun Roman olduğu son araştırmalarla ortaya çıkıyordu. Nazilere direnişte de Romanlar diğer gruplara cesaret vermişlerdi. Mayıs 1944'te, Nazi askerleri Roman mahkûmlara Aushwitz kampındaki barakalarını terk etmelerini emretti (muhtemelen gaz odalarında ölüme gönderilmek üzere). Bıçak ve baltalarla kuşanan Romanlar ayrılmayı reddettiler, direndiler ve Nazi askerleri geri adım atmak zorunda kaldı. Bu direniş tüm kamplarda mahkûmların direniş gücünü yükseltti. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjBvYANDiGpPwSAhY8wk_KyC0B8K_363rzts4tUelaqVhcc9-qtZ4F3jek8K-P4kGAUmArGQHZqrhImIkpXs_YM4BfTcxlGBs5nWR4tRc7OBqRjD_s_63TeALmX8xVqoPdoolM0lrcksKU/s1600/Resim5.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="65" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjBvYANDiGpPwSAhY8wk_KyC0B8K_363rzts4tUelaqVhcc9-qtZ4F3jek8K-P4kGAUmArGQHZqrhImIkpXs_YM4BfTcxlGBs5nWR4tRc7OBqRjD_s_63TeALmX8xVqoPdoolM0lrcksKU/s200/Resim5.png" width="200" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Bir fotoğrafa baktık. Bir aile fotoğrafı. Dokuz kişilik bir Roman ailesinin s<o:p></o:p></div>
avaştan önceki resmi. Savaştan sonra fotoğraftakilerden sadece 3 kişi sağ kurtulabilmişti. Hesap buydu ve bu hesapla Porajmos’ta 500.000 Çingene katledilmişti. Çocukların, kadınların fotoğrafları toplama belgeleri ve kayıtlar hepsi müzede sergileniyordu. Her biri acı bir hikâye idi. Tespit edilebilen Porajmos kurbanlarının isimleri bir panoya listelenmiş ve ziyaretçilere sunuluyordu. Müzenin üst katında Porajmas kurbanları için bir anıt, önünde unutulmayacak acıları anlatan hiç sönmeyecek yakılan mum ateşi bulunuyordu. Müzeden çıktığımızda duygu sarhoşuyduk. Allah böyle acılar bir daha göstermesin. Bu acıları yerinde yüreğimizde hissettik.<br />
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Heidelberg bir üniversite şehriydi. Avrupa’nın ilk kurulan üç üniversitesinden biri ve Almanya’daki ilk kurulan üniversitenin bulunduğu bir şehir. Öğrenci şehri. Tarihi, manzarası ve kültürel etkinlikleri ile bir turizm beldesi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6fHOsqZ1U9gZD8ETZ1SCMB0q0l7mGWCXO4jCGbJN6GCvq451YNZDrfX_Nxj0sJoYbdEs2DAIwfIsfYOQyP2Abop0M5-7BvmhyBXKn8X66yM6bzJXTFwnQY6J2DQ9H2sFWeUjtTM6UtSk/s1600/Resim6.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="167" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6fHOsqZ1U9gZD8ETZ1SCMB0q0l7mGWCXO4jCGbJN6GCvq451YNZDrfX_Nxj0sJoYbdEs2DAIwfIsfYOQyP2Abop0M5-7BvmhyBXKn8X66yM6bzJXTFwnQY6J2DQ9H2sFWeUjtTM6UtSk/s320/Resim6.png" width="320" /></a>Rehberimiz eşliğinde müzenin yanında bulunan Heildelberg sarayını gezecektik. Saray yamaçta kurulu ve ulaşım yamaç tranwayı ile sağlanıyordu. Hava soğuk ve kapalı olmasına rağmen ziyaretçi sayısı çoktu, genelde gençlerden oluşuyordu ve çok çeşitli milletlerdendi. Tarihi bir saray kalıntısı. Doğal haliyle zi<o:p></o:p></div>
yarete açılmıştı. Kendimi Orta Çağ’da, derebeylikler zamanında bir şövalye gibi hissettim. Sanki tarihi bir filmin içindeydim. Bol bol resim çektirdik. Sarayın içindeki şarap imalathanesine girdik. Avrupa’nın en büyük şarap fıçısının önündeydik. Rehberimizle sarayın ön cephesine geçtik. Şehir ortasından geçen ırmak, tarihi köprüler, karşı yemyeşil yamaçta yürüyüş parkurları ve doğal mimarisi ile bir tablo gibiydi. Uzun uzun seyir ettik yaşanacak güzel bir şehirdi. Sarayın bazı bölümlerinde tadilat devam ediyordu. Rehberimiz, yaz aylarında saray avlusunda pek çok kültürel etkinliklerin yapıldığını, Dünyanın en ünlü müzik ekiplerinin konserler verdiğini ve bu etkinliklere pek çok devlet başkanlarının ve üst düzey yöneticilerin de katıldığını belirtti. Zaman çabuk geçiyordu. Ve ben Münih trenine yetişecektim. Diğer arkadaşlarımdan ayrıldım. Rehberimiz bana eşlik ediyordu. Saraydan indik şehir çok kalabalıklaşmıştı. Noel arifesiydi ve şehrin sokak ve meydanları Noel etkinlikleri ile doluydu. Alelacele, çevremizi seyrederek hızlı adımlarla yürüyorduk. Sokaklar ulaşıma kapalıydı ve biz treni kaçırabilirdik. Bir taksiye bindim. Taksi şoförü Konyalı bir Türk’tü. Kendimizi yabancı bir ülkede hissetmemize fırsat verilmiyordu. 20 yıldır burada yaşıyordu ve taksi kendisinindi. Ucu ucuna trene yetişebildim.<br />
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Trende gözlerimi kapadım, geziyi yeniden yaşıyordum. Bu geziye sebep olanlara borcum vardı. Aldığım notları karıştırdım, bunları yazmalıydım. Otto Rozenberg, Rukeli Trolman ve “Cennette Buluşmak Üzere’nin” hikayelerini herkes öğrenmeliydi. Hazırlayacak ve paylaşacağım.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhdsJUu6m9nZkRu-bxEAA53SRc96O8wGFdQRMpA0tovmGjVgJvANsvFwzyS9fm0tZTefXIGLEAWy5RmsFr1v3yF4TfqvXHCNqoq066e-PpTYB_yBvAFkPlteEl1ZysoS1379NOK6SHGwA/s1600/Resim7.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="176" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhdsJUu6m9nZkRu-bxEAA53SRc96O8wGFdQRMpA0tovmGjVgJvANsvFwzyS9fm0tZTefXIGLEAWy5RmsFr1v3yF4TfqvXHCNqoq066e-PpTYB_yBvAFkPlteEl1ZysoS1379NOK6SHGwA/s200/Resim7.png" width="200" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Tren tam zamanında Münih’e vardı. Küçük çantamla trenden indim. Mustafa yeğenim beni karşılayacaktı. Garın karşısında beni bekliyordu. Kucaklaştık benim burada olmam onları şaşırtmıştı. Uzun zamandır beni Almanya’ya davet etmek istiyorlardı. Bir türlü nasip olmamıştı. Bu gezi bunun için bir fırsat olmuştu. Mustafa Münih belediyesinde elektrik teknisyeni olarak çalışıyordu. Burada doğmuş ancak Türk gibi büyümüştü. Arabasına doğru yürüdük hava karanlıktı. Ve eve yola çıktık. Zolling Fresing te yaşıyorlardı. Kendi inşa ettikleri evlerinde yaşıyorlardı. Aile olarak 40 yıldır buradaydılar. Eve geldiğimizde kız kardeşim, eniştem, yeğenler ve komşular hepsi beni bekliyorlardı. Kucaklaştık, özlem giderdik. Cumartesi-Pazar misafirleriydim ve pazar günü saat 14’te uçakla Türkiye’ye dönecektim. Hal hatırdan sonra gezi sürecini onlarla paylaştım. Yeğenlerim kendilerini iyi yetiştirmişlerdi. Fulya ve özlem iyi eğitim almış ve iyi işlerde çalışıyorlardı. Yeğenlerim, “Hemen yakınlarda Dachau toplama kampı var, istersen orayı gezebiliriz” dediler. Mustafa cumartesi günü işyerinde görevliydi. Eniştem Resul, Fulya ve Özlem’le beraber kampı gezdikten sonra Münih’e geçecek, Mustafa ile buluşacaktık. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
Sabah obezite rahatsızlığı olan kız kardeşimi sağlık ocağına getirirken Zolling’i gezme fırsatımız oldu. Küçük bir yerleşim yeri. Tipik bir Alman kasabası. Buz gibi bir hava vardı. Ve hayret uzaktan güneş gözüküyordu. Alışveriş yaparak eve kahvaltıya döndük…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxDhW-Ghm8W9bXIobEWGW5sVEECQ6PS4MvWNMTIZ8u0sbixBGgVVYj5vgkH6iiOZsr5aTLGR2m72_rvH9RMZ0VJkKhqrGoaq22wRGPKG7XQ_RgjRFiiiPsZeay9PZKH70n6f48STyvd2k/s1600/Resim8.png" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="183" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxDhW-Ghm8W9bXIobEWGW5sVEECQ6PS4MvWNMTIZ8u0sbixBGgVVYj5vgkH6iiOZsr5aTLGR2m72_rvH9RMZ0VJkKhqrGoaq22wRGPKG7XQ_RgjRFiiiPsZeay9PZKH70n6f48STyvd2k/s200/Resim8.png" width="200" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8R1TonPedDMwWtuNH9Myh8PfNhawu_xn0-mNpkh2IUy17KyhPzoPEtBmC2iAyuHPtJSfTultIlQhCL6b6Ub2aVR7W0d09eTShk7p3i5zU7wlaY01nHIJCHckNhr_u7lcs7wRhDKBcYC8/s1600/Resim10.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8R1TonPedDMwWtuNH9Myh8PfNhawu_xn0-mNpkh2IUy17KyhPzoPEtBmC2iAyuHPtJSfTultIlQhCL6b6Ub2aVR7W0d09eTShk7p3i5zU7wlaY01nHIJCHckNhr_u7lcs7wRhDKBcYC8/s200/Resim10.png" width="173" /></a>Dachau toplama kampına geldik. Güneş kaybolmuştu. Çok soğuk ve ayaz olmasına rağmen yine de ziyaretçi sayısı çok yüksekti. Şimdi kullanılmayan bir tren yolunun son istasyonunu önünde bulunan kampa kontrol kapısından giriliyordu. Trenden silahların gölgesinde indirilen insanları kadın ve çocukları görür gibiyiz. İtilen tartaklanan insanlar kamp girişine alınıyorlardı. Soğuk görüntü havayı daha fazla soğutuyordu sanki… Tel örgü ve su kanalı ile çevrili kampa üzerinde ARBEIT MACHT FREI (Çalışmak özgürlüktür) yazan bir kapıdan giriliyordu. Kendimizi sınırdayız ve savaştayız gibi hissediyordum. Trenden inen esirler tartaklanarak girişteki kayıt bürosuna alınıyor. Kayıtları yapılarak Dezenfekte edilen odalara alınıyor bir uyuz köpek gibi aşağılanarak tazyikli su ile ıslatılıyordu. Mahkûmlar ilk dakikadan itibaren ölüme razı duruma getiriliyordu. Mahkûm elbiseleri ile uzun prefabrik kulübelere alınıyorlardı. Şimdi Toplama kampı bir müzeye dönüştürülmüş ve ziyarete açıktı. Yatakhane olarak kullanılan prefabrik kulübeleri sökülmüş sadece biri bırakılmıştı. Kampta yaşananlar, resimlerle ve kısa filmlerle anlatılmaya çalışılıyordu. Toplanma meydanı, yakma odaları hepsi ayrı bir trajedi saklıyordu. Yakılan mahkûmlardan kalanı resmeden yanmış insanların birbirine yapışmış kemiklerini gösteren heykel insanın içini acıtıyordu. Kampta biraz sonra ölecekler; bir lütuf gibi, son dualarını yapmak üzere, bir alana alınıyorlardı. Bu alan şimdi dini tören yeri olarak düzenlenmişti. Kampta bir soğuk ayaz olmasına rağmen, her tarafta, yakılan insanların et kokusu hissediliyordu. Sanki boğuluyordum. Yeter artık dedim artık çıkalım. Sanki onların yaşadıklarını yaşadım gibi sanki bunları yaşamak hissetmek çok kolay gibiymiş gibi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzwO1ebRPNaoG8MkQyRaGbTnTUi_4AN1kQU_d9Ggrpj_GxMaHx6gMsNyCfa8QPe6_yG5oLqN70w0FQak3J5BudHpgyefPQ4xHk1k3fYkrWnUvZgHhL-Yl27Bdwv0PviDHAox_nLI3p9s8/s1600/Resim4.png" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"></a></div>
<div class="MsoNormal" style="color: black; line-height: normal; margin: 0cm; text-align: justify; text-indent: 0cm;">
</div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; color: black; font-family: -webkit-standard; font-style: normal; font-variant-caps: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; margin: 0cm; orphans: auto; text-align: justify; text-indent: 0cm; text-transform: none; white-space: normal; widows: auto; word-spacing: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
Arabayla Münih’e doğru yola çıktık. Şehir çok kalabalıktı. Arabayı park ettiğimiz yer Türklerin ağırlıklı olduğu bölgeydi. Manavlardan yükselen “armut 2 buçuk’’ sesleri bizi Türkiye’deymiş gibi hissettirdi. Sokaklar Noel’in yaklaştığını gösteriyordu. Mağazalar büfeler sergiler herkes alışveriş yapıyordu. Rahatsız eden ekşimsi bir koku yayıyordu sokaklarda. Yeğenler sıcak taze şarabın kokusu dediler. Almanlar kışın ısınmak için her yerde bol bol sıcak şarap içiyor ve bunu çok seviyorlardı. Şehir büyük ve tarihi yapılarla doluydu. Kilise ve devlet binaları özellikle çok gösterişli inşa edilmiş ve iyi bakımla korumaya alınmıştı. Muhteşem tarihi binalar insanı yüzyıllar öncesine götürüyordu.<o:p></o:p></div>
</div>
çingeneyizhttp://www.blogger.com/profile/15606912751558957320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4047459430430379844.post-63321001605447559262014-07-30T01:33:00.003-07:002014-07-30T01:33:38.708-07:00Metin Özbaskıcı / Selanikspor Akrabalar Arası Futbol Turnuvası <div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirz1QLJ3S76Crr0J4qC3CPOfCN_A3-9bU7y3j7Qm3JZvQdiaSuyYf7dZYfWHO0SAB2P2tstNLQXHpf7grrGioy-X-wx1pDIXH37Mv9_rBNGVXhp3CKMbuUl-haK2XtLv4uIUap01yVxkg/s1600/10500498_10203434007483772_6410742896818151890_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirz1QLJ3S76Crr0J4qC3CPOfCN_A3-9bU7y3j7Qm3JZvQdiaSuyYf7dZYfWHO0SAB2P2tstNLQXHpf7grrGioy-X-wx1pDIXH37Mv9_rBNGVXhp3CKMbuUl-haK2XtLv4uIUap01yVxkg/s1600/10500498_10203434007483772_6410742896818151890_n.jpg" height="200" width="150" /></a>Ramazan Turnuvası artık geleneksel oldu. Katılım hayli fazla. Bizim takım 50-60 yaş grubu olarak her Cuma Canik imamları ile karşılaşıyorduk keyifli ve güzel maçlar çıkarıyorduk. Ramazan ayında mola verecektik. Kaptanımız 19 Mümin ( Rahmetli babasına herkes 19 derdi pek çoğumuz adını da bilmezdik. Ondan sonra bu lakap mümine kaldı) "Turnuvaya katılalım mı?" deyince hadi canım dedik. Çok iyi takımların içinde biz topun yüzünü bile göremezdik. Hepimizin hem çocukları hem torunları turnuva takımlarında oynayacaktı. Seyredelim yeterdi.</div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<a name='more'></a><br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhI4YdID17mwxqlrjzZHC_p22aEDBmPQ73fqfWrGAIIm7ZnnfuiLPTcHoliKWUZjDeuCw9pGGAIXMmn7SV0XdyigS3owILKXXRRN9kpq_OhzUZcFm5CqkdnInPX-Ec_kGmenrjUoPxy_vQ/s1600/10514497_10203434001203615_3275260948688076761_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhI4YdID17mwxqlrjzZHC_p22aEDBmPQ73fqfWrGAIIm7ZnnfuiLPTcHoliKWUZjDeuCw9pGGAIXMmn7SV0XdyigS3owILKXXRRN9kpq_OhzUZcFm5CqkdnInPX-Ec_kGmenrjUoPxy_vQ/s1600/10514497_10203434001203615_3275260948688076761_n.jpg" height="200" width="150" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHigNmfevZUJzWk5_i0S7HvBQZHpU-yvXbFiEGw5VtNmCtAPbFaVCbmrMwVQlz-QhkQ3xFH1jjf0pIedryH8i8r18S8UEFpEYMlaVat0Kc46oPS8fJb6tsUhb_0ukKdrLX2NeAtc0VNDY/s1600/1907756_10203434022564149_6523179911922104069_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHigNmfevZUJzWk5_i0S7HvBQZHpU-yvXbFiEGw5VtNmCtAPbFaVCbmrMwVQlz-QhkQ3xFH1jjf0pIedryH8i8r18S8UEFpEYMlaVat0Kc46oPS8fJb6tsUhb_0ukKdrLX2NeAtc0VNDY/s1600/1907756_10203434022564149_6523179911922104069_n.jpg" height="150" width="200" /></a>"Yok efendim bize yüklenmezler", "Yenilsek ne olur" tesellileri bizi de galeyana getirdi. Doğru yenilsek ne olur ki. Peki takımı kuralım. 19 Mümin 59 yaşında, ben 54 yaşındayım, Aydın 59 yaşında, Duktor Ali 61 yaşında, Cevat 50 yaşında, Abdullah 45 yaşında, Aytaç 41 yaşında, Engin 39 yaşında, Çeto yaşar 59 yaşında, Muhtar Hüner 46 yaşında, kalecimiz Hakan 39 yaşında. Emekliler ordusu. Abdullah ile Engin Kalecimizle birlikte biraz direnebilirdik. Katılalım dedik. Hem turnuvaya renk getiririz.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjslenGj8fMyL_7XYbr70XfvzO_p005zcPz16n9cpE3H9xuEwPFy8upHwNoiEWYWVZ7myzOgauWZYcNedRC09_Ld01p9mN5PjbHWLgJr5mdCV58y4LFoi0ipjqwPfhqEwvx7-QwIRjsb20/s1600/10482858_10203434017364019_3208239971536271314_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjslenGj8fMyL_7XYbr70XfvzO_p005zcPz16n9cpE3H9xuEwPFy8upHwNoiEWYWVZ7myzOgauWZYcNedRC09_Ld01p9mN5PjbHWLgJr5mdCV58y4LFoi0ipjqwPfhqEwvx7-QwIRjsb20/s1600/10482858_10203434017364019_3208239971536271314_n.jpg" height="150" width="200" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Sürekli Oynadığımız Cuma Maçları için zaten bir takım forma yaptırmayı düşünüyordum. Şimdi yaptırır ve turnuvada da giyeriz. Takımın adının MEDYA ROMAN olmasını istedim. Sitenin tanıtımını da yapardık. Güzel bir forma hazırladık. Turnuva başlıyordu. Mahalle tam yirmi takım oluşturmuştu.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
A Grubu</div>
<div style="text-align: justify;">
BEYZADELER</div>
<div style="text-align: justify;">
DRAMALILAR</div>
<div style="text-align: justify;">
DEMİRCİLER</div>
<div style="text-align: justify;">
AVCILAR</div>
<div style="text-align: justify;">
ÜVEYS GENÇLİK</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
B Grubu</div>
<div style="text-align: justify;">
GAVSIN GÜLLERİ</div>
<div style="text-align: justify;">
RAP STAR</div>
<div style="text-align: justify;">
PAZARCILAR</div>
<div style="text-align: justify;">
APAÇİLER</div>
<div style="text-align: justify;">
SOFİLER</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
C Grubu</div>
<div style="text-align: justify;">
KIRMIZI ŞEYTANLAR</div>
<div style="text-align: justify;">
HACISTAR</div>
<div style="text-align: justify;">
HİZMET ERLERİ</div>
<div style="text-align: justify;">
KUŞÇULAR</div>
<div style="text-align: justify;">
ÇILGINLAR</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
D Gurubu</div>
<div style="text-align: justify;">
MEDYA ROMAN</div>
<div style="text-align: justify;">
BAHÇECİLER</div>
<div style="text-align: justify;">
BALIKÇILAR</div>
<div style="text-align: justify;">
ÇALGICILAR</div>
<div style="text-align: justify;">
SAĞLAMLAR</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKPf5XqRyvduwCODtKjm2Sk3JFUMtT2XdAWnaNTVv0D2mHwh_FgN20dC5fi8U6hkiFHooCm9JjpgAWbPfa010pXWDsTDIRMhspOzed41pU58ID820m6TT0MJ0x-Jezsjxl72qzT7I7Ehg/s1600/10478236_10203434013483922_526531578494861221_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKPf5XqRyvduwCODtKjm2Sk3JFUMtT2XdAWnaNTVv0D2mHwh_FgN20dC5fi8U6hkiFHooCm9JjpgAWbPfa010pXWDsTDIRMhspOzed41pU58ID820m6TT0MJ0x-Jezsjxl72qzT7I7Ehg/s1600/10478236_10203434013483922_526531578494861221_n.jpg" height="150" width="200" /></a>Yaş ortalaması en yüksek 5 takım D grubunda eşleşti. Ramazanın üçüncü günü teraviden sonra turnuvanın ilk maçı için sahanın etrafı dolmuştu. İlk maç torunum Tolunay’ın takımı REPSTAR ile KAPICILAR’ındı. Müthiş bir tempo ve süper bir oyun vardı. Ağzımız açık seyrediyorduk. Top bir o kalede bir bu kaledeydi. Biri bir gol atıyor peşinden diğer takım. Bizim takım bunların karşısında oyun oynamak değil topu bile göremezdi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bugün bizim maçımız var. ÇALGICILAR’la oynayacağız. Bizden önce BAHCECİLER, BALIKÇILAR ‘ın maçı vardı. Formalarımız hazır değildi yeleklerle maça çıkacaktık. Bizler giyinip hazır vaziyette maçı izlemeye başladık. Kaptan 19 "Biz bunları yeneriz beya" diyerek şişiyordu. Takımda ahım şahım değildi, bunları yenebilirdik de. Biz maçı izlerken sokağın başında ÇALGICILAR göründü. Klarnet, Kanun, Keman, Ud, Darbuka. Şarkılarla neşeyle geliyorlardı. Seyirci oynamaya başladı. Dünürüm Erdinç bana sarıldı "Sizi rahat yeneriz" diyordu. Biz yenmeyi düşünmüyorduk ki. Sakatlık olmasın yeterdi. Çalgılar sahayı bir tur döndü.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
BAHCECİLER, BALIKÇILAR'ı 6-5 yenerek 3 puanını aldı. İki takım kucaklaşarak maçın kritiğini yaparak sahadan çıkıyorlardı. Çaylar yenen takımdandı. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Cami hocalarımızda seyirciler arasındaydı. Tebrik edip başarılar dilediler. MEDYA ROMAN sahaya çıkıp ısınmaya başladı. Kendi aramızda taktik uygulamaya başladık. Çanakkale geçilmez taktiğimiz olacaktı. ÇALGICILAR grubun en genc takımıydı. Mümkün olduğu kadar direnecektik. Kaptan 19 iyimserdi. Herhalde 120 kiloluk cüssesine güveniyordu!.. Ben Abdullah ile Engin iyi olursa muhakkak gol bulur, biz sağlam defans yaparsak sonuç alabiliriz diye düşünüyordum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Maçı Hacı Yaşar yönetecekti. Ve maç başladı. Bizim takım sürekli yan pas yapmaya başladı. Tempo düşük olsun istiyorduk. Ve bunu rakibe yedirdik de. Enginin uzaktan şutlarında ikisi gol olunca rakip uyandı üzerimize saldırmaya pres yapmaya başladı. Bu baskı 2-2 beraberliği getirdi. Olsun. Direniyorduk. Kalecimiz çok iyi maç cıkarıyordu. İlk yarıyı 3-3 berabere bitirdik. Kenarda Aytaç ve Çeto yaşar bekliyordu. 19 "Ben kaptanım ve 120 kilo ağırlığım var. Ben değişmem" de ısrar ediyordu. "Yapma kaptan kalp krizi geçireceksin" telkinleri ile ancak ikna edebildik. Oyuna Aytaç'ı aldık. Devre arasını mümkün olduğunca uzun tutmaya çalıştık. Hakemin tehtit etmesi ile sahaya döndük. Ramazan ayı ve maçın temposu ile herhalde birer kova su içmişizdir. Maç başladı ve ÇALGICILAR üstümüze çullandı. Maç 5-3 oldu. Cevat'ın yerine de Çeto'yu aldık. Tempoyu yine düşürdük yan paslar yaparak vakit geçirirken rakibimizde bize uydu önde olmanın rahatlığını hissediyorlardı. Hesaplamadıkları Engin ve Abdullah'ın şutları vardı ve bu şutlar peş peşe iç gol getiriyordu. Rakibimiz rehavetteki sorumluluğu birbirine atarken biz bir gol daha bulduk. ÇALGICILAR birbirini suçlarken dengeleri de bozulmuştu. Bizim takımda Duktor Ali Saha kenarında, elinde sigarası, oyuna girmek istiyordu. Son on dakikaya girerken Ali'yi oyuna aldık, herkes şaşırdı. Bunlar yenilmek mi istiyor dediler. Bazı seyirci kahkahalarla gülerken Ali elinde sigarasıyla oyuna başlıyordu. Ali'yi forvete gönderdik Takım komple savunma yapacaktı. Baskı gittikçe yükseldi. Kalecimiz çok iyi olmasına rağmen ÇALGICILAR farkı ikiye indirmişti biz hakeme bakıyor maçı bitirmesini bekliyorduk. ÇALGICILAR kalecileri dahil üstümüze geliyordu. Engin yine kontrol ettiği topu kaleden keleye gol yapıyordu. 8-5, bu gol rakibi yıkmıştı. Hakemin bitiş düdüğü ile ÇALGICILAR sahaya çöktü. Biz bu takıma nasıl yenildik diye hala inanamıyorlardı. Seyircinin alkışları bize idi. Birbirimizi kucaklayarak kutladık ve ÇALGICILAR'la beraber sahadan ayrıldık. ÇALGICILAR galibiyet beklentisi ile tepsi tatlılar getirmişti. gülerek hep beraber tatlıları atıştırırken devamlı gülüyorduk. Remzi metin abi kırk maç yapalım kırkında da sizi yenmemiz lazım. Nasıl yenildik aklım almıyor, sözleri hepsinin duygularını anlatıyordu. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
MEDYA ROMAN turnuvaya hiç hesapta olmayan üç puanla başlıyordu.</div>
<div style="text-align: justify;">
BEYZADELER 8- 5 ÜVEYS GENÇLİK</div>
<div style="text-align: justify;">
DRAMALILAR 3- 1 AVCILAR</div>
<div style="text-align: justify;">
GAVSIN GÜLLERİ 6-4 SOFİLER</div>
<div style="text-align: justify;">
RAP STAR 8-5 APAÇİLER</div>
<div style="text-align: justify;">
KIRMIZI ŞEYTANLAR 10-4 ÇILGINLAR</div>
<div style="text-align: justify;">
HACISTAR 6-3 KUŞÇULAR</div>
<div style="text-align: justify;">
MEDYA ROMAN 8-5 ÇALGICILAR</div>
<div style="text-align: justify;">
BAHÇECİLER 6-5 BALIKÇILAR</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://cingeneyizmo.blogspot.com.tr/">Eski Yazılar </a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
çingeneyizhttp://www.blogger.com/profile/15606912751558957320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4047459430430379844.post-29666807194301220832014-03-22T04:07:00.001-07:002014-03-22T04:07:23.947-07:00Metin Özbaskıcı / Samsun Teneke Mahallesi Sözlü Tarih Çalışması Genel Değerlendirme<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjktZAzWUXoxdX3NHPx1ygcpFMFVjqQ24zFe3iKqqjiM6ty7AZmQa1glCzMl5kiQWTMYd3Tlsp-p9ZYdrM1RGngv_1Wg1XDgJTUft3rzL6SEJBXVDxXrHe6FH8C2JhfuvtVO0WlaboASfXH/s1600/teneke3.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjktZAzWUXoxdX3NHPx1ygcpFMFVjqQ24zFe3iKqqjiM6ty7AZmQa1glCzMl5kiQWTMYd3Tlsp-p9ZYdrM1RGngv_1Wg1XDgJTUft3rzL6SEJBXVDxXrHe6FH8C2JhfuvtVO0WlaboASfXH/s1600/teneke3.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
Söyleşilerde kaynak kişilerimizin babalarının ve dedelerinin balkan anılarını paylaşmak istemedikleri yaşanan baskı ve acıların ızdırap verdiğini ve unutmak istediklerini gözlemledik. Anlatılanlar tarihi gerçeklerle uyum sağlamaktadır. Osmanlı Devletinin Çingeneleri yerleşik hayata geçirebilmek için ürettiği politikaların başarılı olamadığını, Bunun en büyük sebebinin Çingene hurafelerine dayalı dışlamaların etkisi olduğu. Ve zorunlu olarak Çingenelerin diğer grupların yapmak istemediği ve utandığı mesleklerle geçinmek zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. Ürettiklerini ekmeğe çevirebilmek için kasaba kasaba, köy köy gezmişlerdir.1600 yıllarından itibaren çoğalan tütün tarımı ucuz işgücünde Çingeneler için bir fırsata dönüşmüş, geçimleri büyük oranda bu alana kaymıştır. Özellikle Drama bölgesinde yaşayan dedelerimiz uzun bir çalışma süresine ihtiyaç duyulan tütün tarımında, çevredeki köylere yakın olmak istemiş büyük bir oranda yerleşik hayata dönmüştür. Tarlalarında çalıştıkları toprak sahipleri ve köylüler hala geçerliliğini sürdüren hurafe ve karalamalar nedeniyle köy veya kasaba içine yerleşmelerini istememiş, köylüler tarafından kullanılmaya elverişsiz arazilerde bir arada küçük kulübelerden oluşan teneke mahallelerine yerleşmişlerdir. Köylülerin bu ucuz iş gücünü bağlamak için bahşettikleri küçücük sebze bahçelerinde, evin sebze ihtiyacını karşılamak için boş gün ve aylarda bahçeleri işlemeye başlamışlardır.<br />
<a name='more'></a></div>
<div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Balkan savaşları ve eşkıya hareketleri en çok bu korunmasız küçük mahalleleri etkilemiş, hatırlanmak istenmeyen katliamlar, tacizler, tecavüzler Çingeneleri büyük kasaba ve şehir yakınlarına göç etmeye zorlamıştır. Şehir ve kasaba içine yerleşimine sıcak bakılmayan Çingeneler büyük Çingene mahallelerini oluşturmuştur. Çevreden kaçan ve teneke mahallesine sığınan Çingeneler aynı dili konuştukları bu insanlar içinde huzur ve güven buluyordu. Ve teneke mahalleleri sürekli büyüyor, Yerleşilen alan dar ve küçük olduğu için kulübeler bölünerek yeni haneler kuruluyordu. Kendi güvenliğini sağlamak için bitişik ve küçük barakalar dar sokaklar ile yeni teneke mahallelerini oluşturmuştur. Şehir güvenliğinden faydalanamayan Romanlar bu küçük bitişik evlerde yaşamayı, baskın esnasında haberleşip birlikte savunmak ve direnç göstermek için tercih etmişlerdir. İnsanlar yine çevre köylere tütün işçiliğine gidiyor kışın gelişen şehirde ayakkabı boyacılığı ve hamallık yapıyor, dere kenarının avantajı ile saz ve otlardan sepetçilik ve hasırcılık yapıyorlardı. Can güvenliğinin olmadığı bu ortamda evinden çıkıpda dönmeyenlerin sayısı çoktu. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div>
<br /></div>
<div>
Yapılan çalışmada mülakatta anlatılanları ve kişilerin şeceresini incelediğimizde dedelerinin ve büyük dedelerinin isimlerinden ve yaşamlarından: diğerlerini pek inandıramazsalar da!!!, Müslüman oldukları, Müslüman olarak yaşadıkları, devlete saygılı oldukları hiçbir isyan veya direnişte bulunmadıkları, direniş güçlerinde ve Osmanlı ordusunda görev aldıkları çok açık bir gerçektir. Bölge tedirgin bir dönem yaşamakta, Çingeneler bu tedirginliği iki kat fazla yaşamaktadır. Yaşanan taciz ve tecavüz vakalarını anlatmaktan utanmaktadırlar. Ancak dedelerinin, İslam’a hakaret edenlerin karşısında nasıl ölümüne karşı durduklarını, bu uğurda ölmeyi, yaralanmayı göze alışlarını, Osmanlı ordusunda görev aldıklarını, Ülkenin birliğine katkı sağladıklarını, Bu uğurda gazi ve şehitlerinin olduğunu övünerek anlatmaktadırlar. Balkanlardaki hayatı başka bir kaynaktan ve belgelerden öğrenelim…</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<div>
<b>864-1913 DRAMA ve ÇİNGENELER</b></div>
<div>
(Kaynak: Selaniğin Gölgesinde Drama. İsmail ARSLAN )</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Balkanlarda Türklerden başka en büyük Müslümanlar grup Çingenelerdi. Özel bir vilayette toplanmayan Çingeneler şehirlerin kenarındaki kırlık alanlarda veya köy ve kasabalarda halkın faydalanmak imkânı bulamayıp boş bırakmış olduğu sahipsiz yerlerde birer gecekondu biçiminde plansız ve rastgele yaptıkları basit evlerden oluşan ve her yerde halk tarafından Çingene Mahallesi olarak adlandırılan mahallelerde, birbirine komşu olarak yaşamlarını sürdürürlerdi. Osmanlı belgelerinde genellikle Kıpti ya da Çingene şeklinde gecen bu topluluk kabileler halinde genelliklede göçebe hayatı yaşamaktadır. Osmanlı belgelerinde Drama da Çingenelerin varlığına Kanuni zamanına ait müçvel sayım defterlerinde rastlamaktayız. Bu dönemde defterdeki bilgilere göre Drama da 135 hane Müslüman, 35 hane gebran, 12 hane biye mevcuttur. 19 yüzyıla gelindiğinde drama sancağında Çingenelerde Müslüman Türkler, Ortatoks yunanlılar gibi bölgenin sosyo ekonomik politik ve kültürel ortamında Osmanlı toplumsal yapısının ayrılmaz bir parçası durumundadır. Drama kazasında Kıpti Mahallesi adıyla Çingenelerin yaşadığı bir mahalle bulunmaktadır. 1880 tarihli kazanın dört yıllık döneminde doğum ölüm ve nüfusunun kayıtlı olduğu cetvelden öğrendiğimize göre 1876 yılında bu mahallede 238 yerleşik erkek nüfus görünmektedir. 1876 yılına gelindiğinde ise aynı mahallede Kıpti erkek nüfusunun sayısı 211 e gerilemiştir. Bu düşüşün altında yatan sebebi eldeki veriler açıklamaya müsaade etmemekle beraber korkunç bir bulaşıcı hastalık sebebiyle olmadığı bir gerçektir. Bununla birlikte yerleşik Çingenelere nazaran temizliğe riayet etme konusunda titiz olmayan göçebe Çingenelerin eskiden ölet diye adlandırılan kolera ve tifo gibi hastalıkların balkanlarda baş taşıyıcısı oldukları bilinen bir gerçektir. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
<div>
19. yüzyıla gelindiğinde drama sancağında Çingenelerde Müslüman Türkler, Ortodoks Yunanlılar gibi bölgenin sosyo ekonomik politik ve kültürel ortamında Osmanlı toplumsal yapısının ayrılmaz bir parçası durumundadır. Drama kazasında Kıpti Mahallesi adıyla Çingenelerin yaşadığı bir mahalle bulunmaktadır. 1880 tarihli kazanın dört yıllık döneminde doğum ölüm ve nüfusunun kayıtlı olduğu cetvelden öğrendiğimize göre 1876 yılında bu mahallede 238 yerleşik erkek nüfus görünmektedir. 1876 yılına gelindiğinde ise aynı mahallede Kıpti erkek nüfusunun sayısı 211'e gerilemiştir. Bu düşüşün altında yatan sebebi eldeki veriler açıklamaya müsaade etmemekle beraber korkunç bir bulaşıcı hastalık sebebiyle olmadığı bir gerçektir. Bununla birlikte yerleşik Çingenelere nazaran temizliğe riayet etme konusunda titiz olmayan göçebe Çingenelerin eskiden ölet diye adlandırılan kolera ve tifo gibi hastalıkların balkanlarda baş taşıyıcısı oldukları bilinen bir gerçektir. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Çingenelerin daha iyi idare edilmelerine sebep olacak bu talebi devlet merkezi uygun bularak Yeni Mahalle adıyla anılan bir mahalle kurmuş ve burası için bir muhtar seçilmiş ve ihtiyar heyeti oluşturulmuştur. 1877 1878 Rus Savaşlarında sonra içten göç eden muhacirlerin göçüyle kavala şehri sur dışında da gelişmeye başlamış pek çok varoş denilen mahalleler oluşmuştur. Şehri doğu yakasında 1896 da Hamidiye Mahallesi kurulmuş 1901 yılında Selimiye mahallesi kurulmuş 1897 yılında sur dışında kurulmuş bir Kıpti mahallesi yani Çingenelerin oturduğu bir mahallenin varlığı söz konusudur. Bu Çingene Mahallesi bugün aşağı yukarı Aziz Georgios Bölgesinde yer almaktadır Yeni Mahallenin bir parçası olan bu Mahalle 1899 da buradan ayrılarak Küçük mahalle ismiyle adlandırılmıştır. (BOA 1 DH Nu1363 16 Z 1316)</div>
</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Çingeneler genel olarak ufak ufak işlerle iştigal eden çalgıcılık ve örs demirciliklerinin dışında her türlü kalitesiz işte ucuza istihdam edilebilmektedir Bununla birlikte Çingenelerin erkekleri genellikle at cambazlığı arabacılık kalaycılık bakırcılık sepetçilik, kerpiç dökücülüğü, ayı oynatıcılığı, maşa kürek satıcılığı yaparlar kadınları ise fal bakma kırlardan ilaç yapılacak çiçek ve otları toplama, bayramlarda varlıklı ailelerden kurban eti toplama şeker, tatlı, bayram çöreği dilenmeyi adet edinmişlerdir. Drama sancağının 16 km batısında bulunan Pravişta yakınlarında gülle ve kovan imalathanesi bulunmaktadır. Burada metal herhangi bir saflaştırma işlemine tabi tutulmaksızın doğrudan eritilerek kalıplara dökülür ve suyun gücünden yararlanılarak metal çabucak soğutulur. Devlete ait olan bu işletmede işin uzmanı olmaları ve özellikle demircilik mesleğindeki maharetleri sebebiyle daha çok Çingenelerin çalıştırıldıkları görülmektedir. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
<div>
Drama Çingenelerinden dört kişi kazanın yarım saat ilerisinde kasabanın haftalık Pazar yeri olarak kullandığı boş araziye etrafı sazdan ve tepesi tenekeden dört kulübe inşa etmiştir. Çingeneler bu kulübelerde demircilik mesleğini icra ettikleri için çevreyi çok kötü bir duman kaplamakta ve çevredeki kahvehaneleri rahatsız etmesi gerekçesiyle işyerleri Drama Belediyesi tarafından yıktırılmıştır. (BOA TFR 1 SL 122/12138)</div>
<div>
<br /></div>
</div>
<div>
<div>
Osmanlı imparatorluğunu Her tarafında olduğu gibi Drama’ da da toprak büyük oranda onu işleyenlere aitti. Her ne kadar birkaç bin dönümden oluşan çiftlikler varsa da toprağın büyük çoğunluğu küçük toprak sahiplerinindi. Serbest mülkiyete sahip olan köylüler genelde araziyi aile olarak işlerlerdi gereğinde mevsimlik işçileri çalıştırırlardı. Büyük çiftlik sahipleri geniş toprakları ortakçılık ve yarıcılık sistemi ile işletirlerdi. Toprak sahibi toprak tohum ve zirai araçları temin eder Topraksız tarım işçileri ne ihtiyaçlarını karşılaması için küçük bir ev veya kulübe sağlar verdiği hizmetler karşılığında yarım dönüm kadar bir toprak parçasını bahçe yapması için verirdi buna Paraspora denirdi Topraksız tarım işçileri yıl boyu toprağı işlerlerdi. Ürün hasatında masraflar çıkarıldıktan sonra gelir paylaşılırdı. Bu durumda topraksız işçinin borçlu çıkması bile oluyordu. Toprak sahipler ortakçı köylüleri bağımlı kılmak için onları borçlandırırdı ve borçlar babadan oğla devrederdi. Bu düzenden en çok Çingeneler ezilmiştir. Çünkü onlar daha büyük vilayetlerin mevsimlik geçici işçileridir(TNA PRO 295/2).</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Drama sancağının 1906-07 nüfus verilerine göre toplam nüfus içinde Müslümanları Rumlar ve Bulgarlar takip etmektedir. 1881-82 sayımına göre bu yıllarda sancakta Yahudilerin sayısında bir artış dikkatleri çekmektedir. Öte yandan 1881-82 sayımında varlıklarına rastlanmayan Çingeneler 1906-07 sayımında sancakta 471 erkek ve 493 kadın olmak üzere toplam 964 kişidir. Bunlar gayri Müslim Çingeneler olmalıdır. Çünkü Osmanlı İmparatorluğunun periferisinde başlayan çözülme ile birlikte tebaanın birbirine daha sıkı kenetlenmesine yardımcı olacağı düşünülen Osmanlıcılık fikri çerçevesinde devlet merkezince özellikle bu dönemde Osmanlı topraklarında yaşayan Müslüman Çingenelerin künye ve teskerelerine Kıpti yazılmamasına dair bir politika izlendiği bilinmektedir. Bu konuda Kavala kazasında Atik Müslüman Kıpti Mahallesinin isminin dere mahallesi olarak değiştirilmesi önemli bir örnektir(BOA DH MKT628/64 7.1.1320). 1881-82 nüfus sayımına ilişkin Karpat’ın ortaya koyduğu çalışmasında Drama da ki gayri Müslim Çingenelere ait herhangi bir veri bulunmamaktadır.</div>
<div>
<b style="font-size: large; text-indent: 0.64cm;"><br /></b></div>
<div>
<b style="font-size: large; text-indent: 0.64cm;">1859 DRAMA NÜFUS YAPISI</b></div>
</div>
<div>
<table border="1" bordercolor="#000000" cellpadding="0" cellspacing="0" style="width: 590px;"><colgroup><col width="276"></col><col width="312"></col></colgroup><tbody>
<tr valign="TOP"><td height="14" width="276"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>MÜSLÜMAN</b></div>
</td><td width="312"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>210.000</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="15" width="276"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>RUM BULGAR HIRISTİYAN</b></div>
</td><td width="312"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>30.000</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="15" width="276"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>ÇİNGENE</b></div>
</td><td width="312"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>15.000</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="15" width="276"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>ARNAVUT YAHUDİ ERMENİ</b></div>
</td><td width="312"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>1.000</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="14" width="276"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>TOPLAM</b></div>
</td><td width="312"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>256.000</b></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm; margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
(TNA PRO FO 295/2)</div>
<div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm; margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b style="font-size: large; text-indent: 0.64cm;"><br /></b></div>
<div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm; margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b style="font-size: large; text-indent: 0.64cm;">1831 NÜFUS SAYIMI</b></div>
</div>
<div>
<div align="CENTER" style="margin-bottom: 0cm; margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<br /></div>
<table border="1" bordercolor="#000000" cellpadding="0" cellspacing="0" style="width: 590px;"><colgroup><col width="132"></col><col width="103"></col><col width="118"></col><col width="118"></col><col width="118"></col></colgroup><tbody>
<tr valign="TOP"><td height="14" width="132"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>KAZALAR</b></div>
</td><td width="103"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>MÜSLÜMAN</b></div>
</td><td width="118"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>REAYA</b></div>
</td><td width="118"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>ÇİNGENE</b></div>
</td><td width="118"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>TOPLAM</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="15" width="132"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>GÜMÜLCİNE</b></div>
</td><td width="103"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>30517</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>5339</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>1712</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>37568</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="15" width="132"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>DRAMA</b></div>
</td><td width="103"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>8618</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>3077</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>1007</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>12702</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="15" width="132"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>YENİCE KARASU</b></div>
</td><td width="103"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>7582</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>2540</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>1273</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>11395</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="15" width="132"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>PRAVİŞTA</b></div>
</td><td width="103"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>4718</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>2596</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>259</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>7573</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="15" width="132"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>SARIŞABAN</b></div>
</td><td width="103"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>4986</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>131</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>54</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>5171</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="15" width="132"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>KAVALA</b></div>
</td><td width="103"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>2755</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>480</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<br /></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>3235</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="15" width="132"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>BEREKETLİ</b></div>
</td><td width="103"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>967</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>170</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<br /></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>1137</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="14" width="132"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>TOPLAM</b></div>
</td><td width="103"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>60143</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>14333</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>4305</b></div>
</td><td width="118"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>78781</b></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm; margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<br /></div>
<div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm; margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<br /></div>
<div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm; margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>1878 DRAMA NÜFUS YAPISI</b></div>
<table border="1" bordercolor="#000000" cellpadding="0" cellspacing="0" dir="LTR" style="width: 541px;"><colgroup><col width="293"></col><col width="246"></col></colgroup><tbody>
<tr valign="TOP"><td height="22" width="293"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>MÜSLÜMAN</b></div>
</td><td width="246"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>249.165</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="23" width="293"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>YUNAN</b></div>
</td><td width="246"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>34.849</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="23" width="293"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>ÇİNGENE</b></div>
</td><td width="246"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>21.833</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="23" width="293"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>BULGAR</b></div>
</td><td width="246"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>8700</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="23" width="293"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>YAHUDİ</b></div>
</td><td width="246"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>200</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="22" width="293"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>TOPLAM</b></div>
</td><td width="246"><div align="JUSTIFY" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>314.747</b></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
</div>
<div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm; margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<span style="text-indent: 0.64cm;">(TNA PRO FO 295/2)</span></div>
<div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm; margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b style="text-indent: 0.64cm;"><br /></b></div>
<div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm; margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b style="text-indent: 0.64cm;">1906-07 DRAMA NÜFUS SAYIMI</b></div>
<div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm; margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<br /></div>
<table border="1" bordercolor="#000000" cellpadding="0" cellspacing="0" dir="LTR" style="width: 465px;"><colgroup><col width="189"></col><col width="132"></col><col width="142"></col></colgroup><tbody>
<tr valign="TOP"><td height="18" width="189"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<br /></div>
</td><td width="132"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
ERKEK</div>
</td><td width="142"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
KADIN</div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="19" width="189"><div style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>MÜSLÜMAN</b></div>
</td><td width="132"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>65333</b></div>
</td><td width="142"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>59520</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="19" width="189"><div style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>RUM</b></div>
</td><td width="132"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>18522</b></div>
</td><td width="142"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>13656</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="19" width="189"><div style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>ERMENİ</b></div>
</td><td width="132"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>132</b></div>
</td><td width="142"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>50</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="19" width="189"><div style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>BULGAR</b></div>
</td><td width="132"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>3026</b></div>
</td><td width="142"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>1169</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="19" width="189"><div style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>ULAHLAR</b></div>
</td><td width="132"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>75</b></div>
</td><td width="142"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>50</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="19" width="189"><div style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>RUM KATOLIKLER</b></div>
</td><td width="132"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>7</b></div>
</td><td width="142"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>5</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="19" width="189"><div style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>PROTESTANLAR</b></div>
</td><td width="132"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>64</b></div>
</td><td width="142"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>44</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="19" width="189"><div style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>YAHUDİ</b></div>
</td><td width="132"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>1163</b></div>
</td><td width="142"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>1013</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="19" width="189"><div style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>ÇİNGENE</b></div>
</td><td width="132"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>471</b></div>
</td><td width="142"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>493</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="19" width="189"><div style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>YABANCILAR</b></div>
</td><td width="132"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>273</b></div>
</td><td width="142"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>256</b></div>
</td></tr>
<tr valign="TOP"><td height="18" width="189"><div style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>TOPLAM</b></div>
</td><td width="132"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>89063</b></div>
</td><td width="142"><div align="CENTER" style="margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<b>76256</b></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
</div>
<div align="CENTER" style="margin-bottom: 0cm; margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-indent: 0.64cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm; margin-left: -0.64cm; margin-right: -0.28cm; text-align: center; text-indent: 0.64cm;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div>
<b>MÜBADELE</b></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Ve savaşlar biter ve mübadele kararı alınır. Anadolu’da ayrı Balkanlarda ayrı acı ve özlem dolu uzun ve meşakkatli bir yolculuk, bir ayrılık başlar…</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Balkan Savaşları ve Kurtuluş Savaşı esnasında Bölgede yaşanan tedirginlik Anadolu’da pek çok Rum ve Ermeni nüfusun göçüne sebep olmuş. Bu zahmetli ve acı dolu göç pek çok insanın ölümü ile sonuçlanmıştır. Uzun süren savaşlar ve göçler Anadolu’nun nüfusunun azalmasına sebep olurken Kırım, Kafkaslar ve Doğu Anadolu’dan gelen göçler Anadolu’nun Beşeri yapısında büyük değişikliklere sebep olmuştur. Bu bölgelerden gelen göçmenler yaşadıkları bölgenin topoğrafik yapısından kaynaklanan toprak kıtlığı, geniş Anadolu topraklarında özlem açlık hislerini doğurmuştur. Atalarının bir karış toprak için kan davaları oluşturduğu bu topluluklar Savaş sonrasında bomboş ve sahipsiz kalan terk edilmiş toprak ve mülklere sahip çıkmışlardır. Anadolu’da genel yapı böyleyken Mübadele başlamıştı. Yunan Hükümeti Yunanistan’a gelen 1.500.000 Anadolu Rum göçmenin karşılığı olarak Ülkesindeki Müslüman nüfusu Anadolu’ya gönderme işlem ve kayıtlarına başlamıştı. Rumeli’nde yaşayan Çingeneleri öncelikli gruplandırmış ve sevklerini hazırlamıştır. Çingenelerin isimlerinin Türk ve Müslüman isimleri kullanıyor olmaları Yunan hükümetinin işini kolaylaştırmış ve Yunanistan’daki kimliğini saklayamayan tüm Çingeneleri Mübadeleye tabii tutmuştur. Bu yüzdendir ki bu gün Balkanlarda Çingene nüfusunun en az olduğu ülke Yunanistan’dır.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Mübadele bir toplumun köklerinin salındığı topraklardan hiç bilmedikleri bir bölgeye göçüdür Çok acılar ve ayrılıkların yaşandığı uzun bir süreç. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Mübadelede asgari hazırlıklarını tamamlamış ve gelen göçleri karakterlerine uygun bölgelerde konuşlanmasını planlamıştır. Gelen Balkan Mübadilleri yaşam karakterlerine uygun bölgelerde iskân edilmişlerdir. Bu iskân alanları tabii ki tamamen boş değildi. Yerli halk ve Daha önce gelen göçmenler bu alanlarda hak sahibi olduklarına inanıyorlardı. Bu yüzden Samsun örneğinde Mübadiller Terk edilmiş Rum köylerinde iskân edilmiştir. Gelen Mübadiller uzun bir dönem tekrar geri dönebilecekleri düşüncesiyle yerlilerle ilişkilerde sınırlı davranırken yerliler mübadillere uzun bir dönem işgalci gözüyle bakmışlardır. Bu süreç pek çok karalama ve dışlamalara sebep olmuştur. Bu öyle bir Soğukluktur ki 1950’ lerden sonra Türkiye şehir hayatının gelişmesiyle çözülmeye başlamış ancak ısınma süreci halen tamamlanmamıştır. </div>
</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<b>TENEKE MAHALLESİ</b></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Mübadiller bu kadar sıkıntı ve dışlanmayla karşılaşmışken Peki ya Mübadil Çingeneler?.. Drama bölgesinde ağırlıklı olarak mevsimlik tütün işçisi olarak geçimini sağlayan Çingeneler Tütün Tarımına uygun Bursa, İzmit, Sakarya ve Karadeniz bölgesinde Samsun, Sinop, Tokat Amasya illeri ve ilçelerine yerleştirilmiştir. Böyle bir Samsunda mübadele ile gelen iki aile cedit yamaçlarında, dört aile Çatalarmut sırtlarındaki arazilerde iskân ediliyor. Mübadele şartlarında, İta amirleri tarafından Samsun ve çevresine yerleştirilen Çingeneler ilk defa toprak sahibi oluyorlardı. İşçilik yaptıkları tarlaları kendileri için işleyeceklerdi. Belgeleri de vardı ancak İskân edildikleri mülklerin belgelerini muhafaza edecek düşünce ve bilgiye sahip değildiler. İşleri o kadar da basit değildi. Toprağı işlemek sermaye ihtiyacını doğuruyordu. Tohum, zirai aletler, her şey için para lazımdı. Mahsulü toplamakta yetmiyordu. Pazarlamak ayrı bir sıkıntıydı. Pek çok hurafelerle şartlanmış tüketicinin Çingene malını alması mümkün görünmüyordu. Çingeneleri, haklarını gasp eden, işgalci olarak gören yerleşik ve göçmenlerin dışlamaları zaman zaman taciz ve baskıya dönüşüyordu. Aynı bölgede yerleştirilen birkaç aileden oluşan Çingene grup bu baskı altında eziliyor korkuyor, yılgınlığa düşüyordu. Toprak sahibi olamayacağına, olmalarına izin verilmeyeceğine umutsuzluğu ile can güvenliği için, kaçmaya terk etmeye zorlanıyorlardı. Mülklerini veya bedava gibi fiyatla satarak, devrederek genellikle terk ederek barınabilecekleri, rahatsız edilmeyecekleri kullanılmayan yerleşim bölgesi arıyorlardı. Anlatımlarda kullanılan ’ÜZÜM YEMEDEN’ sözü bize tarihleri açıklıyordu...</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFL7qM5JrGYeyGLiClM7UetCFQD9DYFzuKQ_eX-lhqNwnC9iFOat9qzETQpPM39jkvZ8uIZ-Z3q1rZoy2ocXlebpeRQeh_VDmYls0-b3gugxMQQ4_j6ell3UmvXTGC9yHuoFy3pcMBT4I/s1600/teneke1.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFL7qM5JrGYeyGLiClM7UetCFQD9DYFzuKQ_eX-lhqNwnC9iFOat9qzETQpPM39jkvZ8uIZ-Z3q1rZoy2ocXlebpeRQeh_VDmYls0-b3gugxMQQ4_j6ell3UmvXTGC9yHuoFy3pcMBT4I/s1600/teneke1.png" height="300" width="400" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Ethem ağanın yerleştiği bomboş çayırlıkta dere kenarındaki teneke mahallesi kurtuluştu. Drama’dan komşuları olan Ethem Ağa onlara sıcak bakıyordu. Baston hesabı ile satın aldıkları arsalara küçük kulübelerini inşa etmeye başladılar. Çevredeki çiftliklerde sebze bahçelerinde çalışabilirdiler. Şehre biraz daha yakın olmak kış günlerinde ayakkabı boyacılığı ve hamallık yaparak geçimini sağlayabilmek imkânları vardı. Belediye temizlik işlerinde ve büyük tüccarların işlettiği özel tütün atölyelerinde çalışanlar oldu. Uzun yaz döneminde Drama’dan da tanıdıkları Mübadil köylülerin tarlalarında yevmiyeci olarak çalışabilirdiler. Kerimbey, Tekkeköy, Çinik ve Çarşambaya kadar uzanan mübadil köylerinde çalışarak geçinmeye çalıştılar. Büyük beklentileri yoktu. Aç kalmasınlar yeterdi. Şehir merkezinde boşalan Rum evlerinde iskân edilen bazı Roman aileler burada hissettikleri yalnızlık ve dışlanmalara daha fazla dayanamayarak kendilerini daha rahat ve mutlu hissettikleri Teneke mahallesine yerleştiler. Romanların teneke mahallesinde buluşması, birbirine bitişik yan yana küçük kulübelerde, dar sokaklarda yaşamaya razı olmasının temelinde, balkanlarda en çok ezilen en güçsüz birimlerde yaşamanın verdiği eziklik ve ürkeklik, dışlanma ve tacizler sonucu doğan birbirine yanaşma dayanışma ve güvenlik ihtiyacıdır. 1925 de 15-36 hanenin kurduğu teneke mahallesi 1994 yılına kadar varlığını sürdürmüştür.</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqrSL192GPHqF5QefibYCLiMbDe9eo7Ox9aejAxstBRdzeZQmInJSh7wFqSWY8JDQtH7gU6qT_bekh2oEubA5hDrWtZkhWK2mqm9aHHVkhFjqCU9RhFfV-vPW7hpFF4mdzHvHeHHeqz5c/s1600/teneke2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqrSL192GPHqF5QefibYCLiMbDe9eo7Ox9aejAxstBRdzeZQmInJSh7wFqSWY8JDQtH7gU6qT_bekh2oEubA5hDrWtZkhWK2mqm9aHHVkhFjqCU9RhFfV-vPW7hpFF4mdzHvHeHHeqz5c/s1600/teneke2.jpg" height="300" width="400" /></a></div>
<div>
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
1970 yılında Teneke Mahallesi</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div>
Teneke Mahallesinin krokisini incelediğimizde Evler küçük ve bitişik, Sokaklar ve Mahalle girişleri dar, mahalle dar sokak ve aralarla tam bir bağlantı halinde. Sizce neden böyle yerleşilmiştir? Benim ki bir tez… Sanki bir saldırı esnasında düşmanın kalabalık olarak mahalleye saldırmasını engellemek, atlı düşmanın girişini engellemek için mahalle girişleri dar tutulmuş, saldırı esnasında birlikte saklanabilmek ve birbirlerine haber verebilmek için bitişik kulübeler dar aralıklarla birbirine geçiş bağlantıları sağlanmış, kaçmak zorunda kalındığında, labirent aralardan pek çok çıkış noktası oluşturulmuş… Ve bunlar yaşanmış tecrübelerden kaynaklanmıştır. Bu tecrübenin Drama ve Balkanlardaki yalnızlık ve savunmasızlığın öğrenildiği aşikârdır. Yanılıyor muyum?..</div>
<div>
<br /></div>
<div>
1966 yazında çocuk kavgasından başlayan kavga eli tüfekli insanların mahalleye saldırması ve ateş etmesi üzerine kaçan kadın çoluk çocuk mahallenin içine doğru kaçmaya başlamışlardı. Saldırganlar mahalle içine girememiş veya girmeye çekinmişlerdir. Polis ve güvenlik görevlileri çok daha sonra gelmiş müdahale etmiş olay yatıştırılmıştır. Saldırganlar yakalanmış, suçsuz bulunmuş ve salınmışlardı!... Çocukluğumda şahit olduğum bu olay tezimi doğrular gibidir. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Mahallede erkekler kış boyu ayakkabı boyacılığı ve hamallık yaparak ailelerinin geçimini sağlarken, Kadınlar ormandan ağaç parçaları ve kökler toplayarak evde ısınma sorununu çözüyorlardı. Mangal içerisinde közlenen ağaç kökleri üzerine tuz serpilerek oda içine alınır tüm aile çoluk çocuk mangalın çevresi sarılarak ısınmaya çalışılırdı. Küçük kulübenin içinde rüzgâr eserdi. Çatı delik duvarlar ince kapı ve pencereler rüzgârı engelleyemezdi. Yaz sonu onarılan teneke çatılar çocukların oyun alanlarıydı. Bu yüzden alçak çatılardaki teneke kaplama kısa zamanda deforme oluyordu Yağan yağmur Teneke çatıdaki deliklerden evin içine, hasıra, yatağa akardı. Analar kap teneke kutuları odanın akan noktalarına yerleştirirdi. Her yağmur ayrı bir çile idi... Uzun Kış günlerinde aç kalmamak için Tütün ağalarından borç para isterlerdi. Yazın çalışıp öderdiler nasıl sa… Bu çalışma şartlarında pazarlık gücünü düşürür, Ağanın tespit ettiği bedel karşılığı tüm yaz boyu çoluk çocuk tütün tarlalarında çalışılırdı. Tütün dikiminde erkekler dikici, kadınlar sulayıcı, çocuklar fideci olarak tüm aile çalışır, tütün kırımında 7 den 77 ye tüm aile tarlada tütün toplar ve gece yarılarına kadar tütün dizerlerdi. İş sonu hesaplar yapılır,eğer ağa tam ödemeyi yapabilirse!... Yaz boyu yapılan harcamalar ve borçlar kapatılır, geriye kalan para ile eve ve çoluk çocuğa kışlıklar alınır, evlere yeni hasırlar serilirdi. Evlenecek çocukların düğün masrafları içinse üç dört sene çalışıp birikim yapmak gerekliydi ve düğünler tütünden gelince yapılırdı.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Evlilikler hep mahalle içi olurdu. Zaten aileler gelinlerini çocuk yaşta seçmeye çalışır. Gençler çocuk yaşlarında evlenme hayalleri kurardı. Beyaz gelinlik ömre bedeldi. Damadın ailesi bir heyetle haber vererek kız evine bir çember örtü içindeki lokumla gelir, Kız evi heyeti yakın aile dostlarıyla evin ön avlusuna serilen hasır üzerinde karşılardı. Heyet selam verir Allah'ın emri peygamberin kavli ile Gelini ister. Kız evi heyeti kabul eder bir arada otururlar. Kahveler içilirken Başlık parası için pazarlıklar başlar, üç aşağı beş yukarı neşe ve şakalarla uzlaşılırdı. Başlık parası kimseyi zora sokacak miktarda değildi.. Heyetler önce birbirlerini sonra aileleri kutlar sevinçlerine katılırdı. Topluluk dağılmadan damat ve gelin birlikte gelir büyüklerin ellerini öperdi. Düğün tarihi belirlenir Hazırlıklar için çarşıya gün konurdu. Düğün ve gelinin masrafları erkek tarafından karşılanırdı. Önce kına gecesi yapılır, Düğün ince sazlarla yapılır müzisyenler mahalledendi. Düğünde tüm genç kızlar en güzel elbiselerini giyer oyun alanına girerdi. Adeta oynarken artık benimde evlenme zamanım geldi der gibi süzülürdü. Damadın daha bıyığı terlememiş çocukluktan henüz çıkmıştır. Kına gecesi gecenin geç saatlerine kadar devam ederdi eğlence kız evinde kına yakılması ile devam ederdi. Gelinin başı örtülür mum ışığında genç kızların şarkı ve türküleriyle ellere kına sürülürdü. Yokluk çekmesin temennisi ve dualarla gelinin eline kına üzerine para konulurdu. Gelin bir yandan anası bir yandan ağlardı. Oysa gelin beklide iki kulübe yan tarafta oturacaktı. Gelin olacak kız yetiştirmek, bir ana için en büyük mutluluktu. Ertesi gün düğün davul zurnalarla başlardı. İçki masaları kurulur, oyunlar oynanırdı. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
İnsanlar yoksulluk içinde ancak mutluydular. Küçücük mahallelerinde yaşam kolay ve basitti. Dışlanmayı mahalle dışına çıktıklarında hissediyorlardı. Kadınlar uzun ve soğuk kış günlerinde şehirde zengin evlerinden ekmek ve un istemeye giderlerdi. Zengin aileler evlerin kapı önünü ve bahçesinin temizlenmesi, çöpünün dökülmesi karşılığı verdiği yiyecekler eve çoluk çocuğa getirilirdi. Zengin ailelerin konuşmaktan bile çekindiği Çingeneler sokaktan geçerken çocukları eve kapatması ve bizleri canavar olarak tanıtması toplumla aramızdaki mesafeyi artırıyordu. "Eve gir oğlum Çingeneler seni çalacak" "Bak uslu dur seni Çingenelere veririm" sözleriyle büyüyen çocukların bizleri anlamaları bizi tanımaları o kadar güçtü ki!. Yine karamalar hakaretler ve dışlamalar sürüyordu. Huzur bir an önce mahalleye sığınmaktaydı.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Samsun sürekli büyüyor ve gelişiyordu. Şehir nüfusu yükseliyor ve yeni yeni mahalleler kuruluyordu. Artık kadınlar kış yakacaklarını yeni kurular tren yolunda lokomotiflerden dökülen yarı yanmış kömürleri toplayarak sağlıyorlardı. Şehirde bahçe temizleyen kadınlarımızdan bir kaçı özellikle Amerikalı ailelerin evlerinde temizlikçi olarak çalışmaya başlamıştı. Çelali Ayşe, Çindi Dudo, Parnori Nur, Gaci Remziye ilk çalışanlarımızdı. Evlere giren Çingene kadınlar hal ve tavırlarıyla dürüstlük ve çalışkanlıklarıyla takdir edildikçe yeni evlerde de iş bulabiliyordu. Böylece gelecekteki en büyük gelir kaynağımızın önü açılmıştı. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Mert ırmağı köprüsü yanında kurulan mezbane de Yaşar KARATÜRE başta olmak üzere Sakito usta kasap olarak çalışıyor, mahalleden 4-5 kişiyi de yanlarında çalıştırıyorlardı. Mezbaneden çıkan sakatatlar mahallede ucuz beslenmenin kaynağını oluşturuyordu. 1968 deki selde mezbane binası yıkılmış ve belediye Hacı İsmail Köyü altında Yılanlı dere yanında yeni mezbane inşa etmişti. Artık ustalaşmış olan, mahallemiz kasaplarından 9 kişi belediyede vasıflı işçi olarak işe başlamıştı. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Samsun belediyesi Bandosunda part time görev alan Ali Özbaskıcı 9 yıl sonra 1969 da Milli Eğitim Müdürlüğünde çalışmaya başlıyor, müstahdem de olsa mahalledeki ilk memur oluyordu. Rasim gökçen Atatürk parkı karşısı Osmaniye Caddesi köşesindeki büfesinde gazete satıyordu. Açlık tehlikesi geçiren kayınçolarını gazete dağıtma işine aldırdı. Kısa mesai saati içinde iyi gelir getiren bu işte kısa zamanda 70 kişi çalışmaya başladı. Satılan gazete başına prim kazanıldığından seher vaktinde başlayan koşturmaca, gazeteleri bir an önce okuyucuya ulaştırmak ve satabilmek içindi ve öğlene kalmadan bitirilmeliydi. Bu koşturmaca haftanın her günü tekrarlanıyordu. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Limanın açılması ve şehrin büyümesi mahallede boyacılık ve hamallık gelirlerini artırırken Bayraktar Yusuf, Amo dede, kör kazım lastik tekerli el arabalarıyla dünyanın yükünü taşıyordu, Cambaz Kazım faytonuyla şehirde ulaşımı sağlıyordu.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Tütün işçiliği çalışma süresinin azalması handikaptı. Artık tütün işçiliği 5-6 ay süreden, 1,5-2 ay süreye gerilemişti. Amerikan radarında işçi olarak çalışan 4 kişinin getirdiği 2 el giyim eşyaları insanlarımıza yeni bir iş kolu doğurdu. Plastik ve mutfak eşyaları karşılığı zengin evlerinden toplanan giyim eşyaları bitpazarında satılarak iyi gelir sağlanıyordu.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Mahalle sabah erkenden başladıkları işlerini öğleden sonra bitiriyor huzur ve mutluluk duydukları mahallelerine dönüyorlardı. Karınları doyan mahalle neşe ile şakıyordu. Mahalle çarşı gibiydi, seyyar köfteci, seyyar kebapçı, Tatlıcı, Sahlepçı çok ucuz fiyatlarla satış yapıyordu. Mahalle arkasındaki geniş çayırlıkta gençler ve çocuklar futbol maçları yaparken, genç kızlar çayırda piknik yaparak eğlenirlerdi. Çocuklar okula asker mektubu yazabilsinler, okuyabilsinler amacıyla gönderilirdi. Pek devam eden yoktu. Ve mahalle sokakları çocuk sesleriyle çınlıyordu. Yaşlıların en büyük keyfi, sokakta yaktıkları kök ateşi korunda pişirdikleri kahveleri yudumlarken yapılan sohbetlerdi. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Cümbüşçü Deli Salo( daha sonra bütün çocukları Ülke çapında ünlü müzisyenler olacaktır.),Cümbüşçü Salalamo, Cümbüşçü Tosun, Klarnetçi Lulali, Zurnacı Demiraki, Klarnetçi Nadir, Davulcu Hasan, Zurnacı Pala, Şehrin ve çevre köylerin düğün ve eğlencelerinde müzik yapıyorlardı.<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Mahalle arkasındaki geniş çayırlık hipodrom olarak kullanılıyor. Yarışlar büyük ilgi görüyor seyirci çekiyordu. Hıdrellezde bu çayırlık mesire yeri olarak kullanılıyor. Mahalledeki müzisyenler yaptıkları müzikle insanları eğlendiriyor iyide bahşiş alıyorlardı. Mahallenin çevresi çok göz önüne gelmişti ve cazibeli görünmeye başlamıştı, yeni göçmenlerle çevremizde yeni yerleşimler ve mahalleler oluşmaya başlamıştı. 19 Mayıs Stadyumu, Terminal ve Sebze hali çok yakınımıza kurulmuştu. Gençlerimiz sebze halinde hamallık yapmaya, kadınlarımız sebze ve meyve toplamaya, çuval dikmeye başlamış, Terminal, ayakkabı boyacılığı ve yük hamallığını işçiliğini artırmıştı.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Mahallede kadınlarımız şehirde artan ev temizliği işi talepleri ile gündelikçi olarak çalışmaya başlamış, yevmiye ve ev sahibinin ikram ve hediyeleri rahat geçinmeye, birikimler yapmaya başlamıştı. Çevremiz gelişiyordu. Artık yalnız değildik ve evlerine girdiğimiz Samsun bizi tanımaya başlıyordu. Kadınlarımız ev temizliği yaptıkları evlerin çocuklarını da bakmaya büyütmeye başlamıştı. Bu çocuklar bizim için çok önemliydi. Bizim tanınma ve üzerimize yapışan kötü sıfatlardan kurtulabilme fırsatımızdı. Bizleri tanımaya başlayan Samsun bizi kabullenmeye başlasa da bin yılların ön yargılarının değişmesi için çok yol vardı. Ve en büyük sorunlardan birisi Samsunun değişen nüfus yapısıydı. Eski Samsunlu aileler büyük şehirlere göç ederken Samsun taşradan sürekli göç alıyor ve nüfus farklılaşıyordu. Yeni gelenlerin ön yargıları ve ekonomik yapılarının düşük olması ve şehirde alt hizmetlere talipli olmaları, beklide avantaj sağlamak için hurafeleri canlı tutma, Çingeneleri karalama çabalarıydı. Artık evlerine girebildiğimiz şehrin zengin ve eğitimli mahallelerinde ki imajımız değişirken, yeni kurulan varoş mahallelerde ön yargılar devam ediyordu.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<div>
Mahallenin arkasındaki geniş çayırlık için gelişim planları yapılıyordu. Sanayi Sitesi kurulacaktı ve mahalle arazisi de bu plan dahilindeydi. Para ile satın alınarak yerleşilen teneke mahallesinin tapusu yoktu. Mahalle kaldırılacak mıydı korkusu herkesi sarmıştı. Mahallenin arazisini satan Abdi BARUTÇU mahallede bakkal işleten ve ilk ilkokul mezunu Yusuf KEPÇE ile buluşarak tapu konusunu görüştüler. Yusuf KEPÇE mahallede bir heyet oluşturdu. Abdi BARUTÇU hak altında kalmamak için tapusunu veremediği teneke mahallesi arazisi karşılığı Karşıyaka Mahallesi'ndeki 40 dönüm tarlasını çok ucuza satmayı önerdi. Kurulan heyet mahallenin sıkıştığını gelişemediğini yakında yetmeyeceğini ve kaldırılabileceği öngörüsü ile önerilen tarlayı toplam 100.000 TL. ye, ilk yıl 40.000 ikinci yıl 60.000 TL olarak ödemeyi kabul ettiler. Heyetle ziyaret edilen Tapu Müdürünün destek ve talimatları ile tarla düzeltildi ve parsellendi. Herkesin alabilmesi için 130 M2 lik 200 parsel oluşturuldu. Her parsel 500 TL ye satılacaktı. Heyet tüm mahallede evleri ziyaret ederek alıma ikna etmeye çalıştı. Ancak 40.000 TL toplanamadı. İnsanlar tapunun önemini hala bilmiyorlardı. Ve oturdukları evleri boşaltmayacaklarını, birilerinden duydukları zilyetlik haklarının olduğunu söylüyorlardı. 10- 15 M2 lik evleri için!... Bu yaygara pek çoğunu etkilemişti. Mahalle heyeti parayı tamamlamak için isteyenin birkaç parsel daha alabileceğini beyan etti ve para tamamlanarak ödeme yapıldı. İkna turları devam etti. Ertesi yıl tütün kırımından sonra yine para toplanmaya başlandı.60 TL yi tamamlayabilmek için parası olan ve isteyenlere mevcut parseller satılarak tapu devri yapıldı. Söylentiler Heyeti çok yıpratmıştı. Ancak tarla alınmış ve Çingenelerin ilk defa tapusu olmuştu.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Mahallenin arkasındaki sanayi sitesi planı uygulamaya konulmuş. Mahalle oturduğu alan için zilyetlik hakkı davası açmıştı. Duruşmalar sürerken Sanayi Kooperatifi belediye ile uzlaşarak mahallenin arsasını belediyeye devreder. Yeni alınan parsellerde teneke evin inşasına heyet izin vermez. Orası planlı gelişen samsunu cepheden gören deniz manzaralı, cazibesi olan bir bölgedir ve oraya yakışan evler yapılmalıdır. Bölgele yerleşim hızlanmakta ve Alamanacıların talepleri ile arsa fiyatları hızla yükselmektedir. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bu tarla mahalleye yetmeyecektir, arsa almayanlarda pişman olmuşlardır. Yeni bir arayış içine girilir. İhsan KEFELİ ye ait Hacı İsmail sırtlarında, Yeni Kurulan Mezbaha yanında 130 Dönüm tarla için pazarlıklar yapılır. Uzlaşma sağlanır. Tarla alım gücüne uygun olsun diye 45-90-180 M2 lik parsellere bölünerek özel imar uygulanır. Parası 2 yılda Tütün Kırımı sonrasında ödenecektir. Karşıyaka’dan alınan arsalar çok değerlenmiştir. 500 TL ye alınan parseller 20.000-30.000 TL bedellerle satılarak Mezbaha sırtlarındaki arsalara yeni konutlar dikilmeye başlanır. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
İmkân bulan aileler küçücük kulübelerden, inşa halindeki yeni evlerine taşınmaya başlamıştı. Sıvasını, boyasını, Suyunu Elektriğini, Ev eşyasını içinde yaşarken tamamlayabilirdiler. Şantiyeye dönen arsada kısa zamanda belediyenin katkısı ile yollar açılır ve çakıl serilir. Kış boyu çamur içinde yaşam devam eder. Su ve kanalizasyon hatları döşenir. Su gece geç saatlerde birkaç saat gelmektedir. İlk yerleşimcilerden Mariya ablanın tulumba kuyusu tüm evlerin su ihtiyacını karşılamaktadır. Temizlik ve çamaşır Yılanlı derenin suyu ile karşılanmaktadır. Çevre tamamen yerleşim dışı tarla ve bahçelerle çevrilidir ve dereden tertemiz su akmaktadır. Belediye şehirden uzaklaşan romanların ulaşımı için 9 numaralı otobüs seferini saat başı uygulamaya koyar. Yerleşim çok hızlıdır. Mahalle hızla büyürken çevrede yeni yerleşim bölgeleri de oluşmaktadır. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Belediye referandum yaparak mahalleyi belediye sınırları içine alır. Mezbahanenin yanına Hayvan Borsa Satış alanını ve ahırları yerleştirir. Yılanlı derenin üstüne çöp toplama ve depolama tesisi kurar. Önce derenin suyu kirlenmeye başlar sonra Yılanlı derede yaşam biter artık meşhur yılanlar yoktur. Kurbağaların sesi kesilmiştir. Çöp tesisinin üzerinde yükselen zehirli gazlar sisli ve basık havalarda mahallenin üzerine çöreklenmekte insanla pencerelerini açmaktan korkmaktadır. Yazın mezbahanenin atıkları ve ahırlar buna bağlı kurulan deri hanelerden yükselen kokular çevreye rahatsızlık vermekte. Mahalle buna mahkûmmuş gibi boyun eğmektedir. Gazete dağıtımında prim düşüşüne tepki veren 50-70 aile dağıtım şirketi tarafından işten çıkarılır. </div>
<div>
</div>
<div>
Bir anda 40 yıllık işlerinden olan aileler geçim sıkıntısına düşerler. Gazeteler artık büfe ve bakkallarda satılacaktır. Şükür ki kadınlar ev temizliğinde gelir sahibidirler. İşsiz kalan erkekler Pazar yerlerinde hırdavat, peçete, bulaşık süngeri satarak başladıkları pazarcılıkta talebe göre ürün çeşitleri ile yeni bir iş kolu yaratırlar. Önce yakın pazarlarda yapılan iş tüm Karadeniz ve iç bölgelerdeki il ve ilce pazarlarına yayılır. İşler büyüyünce Minibüsler satın alınarak mobil pazarlamaya geçilir. Mahallede Belediyelerde temizlik ve bando işlerinde işe başlayan 20 kişi mahalle için bir avantajdı. Motorlu kurye ve inşaat demircisi işçiliği yaygın meslekleri oluşturmaktadır. Kapalı bir ekonomi oluşturan mahallede bakkal, kahvehane, terzi, fırın, kasap, pide salonu, börekçi, tatlıcı, bilgisayar salonu, berber gibi esnaflığın yanında seyyar köfteci, dönerci, çiğ köfteci, balıkçı, tatlıcı gibi hizmetler, Roman esnaflar tarafından yürütülmektedir.</div>
</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bu arada Teneke Mahallesi'nde hayat devam etmektedir. Sanayi sitesinden sonra Gülsan Sanayi sitesi de kurulmuştu. Mahallede erkekler hemen mahalle bitişiğindeki kereste depo ve fabrikalarında hamallık yapmaya başlamıştı. Atık odun ve kereste parçaları kışın yakacak olarak kullanılmak üzere toplanıyordu. Mahalle nüfusu hızla artıyor ve yaşam kalitesi gittikçe düşüyordu. Samsun şehrini ikiye bölen 100 yıl Bulvarı Mert Irmağını yeni köprü ile mahallenin yanından geçerek sanayi ve belediye evlerini şehir ile buluşturuyordu. Mahalle artık şehrin içinde ve merkezindeydi.. Mahalle çevresindeki yükselen konut ve mahallelerden çok çirkin görünüyor kaldırılması için şikâyetler geliyordu. Kanalizasyonu bile çalışmayan mahallenin sokakları çamurdu ve kanalizasyon üstte akıyordu. Kedi gibi fareler sokaklarda ve evlerde cirit atıyordu. İnsanlarda bu sefaletten kurtulmak istiyordu. Zaten fırsat bulabilenler mezbahanedeki yeni evlere kaçmıştı. Şehir yöneticileri de bunun farkındaydı. Belediye ile 1984 de başlayan görüşmelerde Düvecik köyü altında bir tarla alınarak mahallenin taşınması kararlaştırıldı. Karar çeşitli gerekçelerle uzun bir dönem dondurulduktan sonra, 1992 de mahalle temsilcileri ile görüşmeler tamamlandı. Her biri 45 M2 olan 200 evden oluşan mahallenin kurulması ve Teneke Mahallesini buraya taşınması ve evlerin tahsis edilmesi, Bunun karşılığında Belediyenin tasarrufunda olan teneke mahallesinin arsasının bir toptan satış firmasına satılmasına karar verildi. </div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilRyLGDWyyaTXSVPyI3TvZvPicjif0mQ5qo8A1Whm-1tOi-2LSi58d11EiKfvEYl7NHM9D3Iqem2rXJJTmvvAhXCv6J5u1VHCTWqwR3imWFsU-ddFmM2NwBaQKrqApLKFPL3t7H7CirOY/s1600/teneke3.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilRyLGDWyyaTXSVPyI3TvZvPicjif0mQ5qo8A1Whm-1tOi-2LSi58d11EiKfvEYl7NHM9D3Iqem2rXJJTmvvAhXCv6J5u1VHCTWqwR3imWFsU-ddFmM2NwBaQKrqApLKFPL3t7H7CirOY/s1600/teneke3.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgS77I7SYGNWM9sXvZwJEQr4KtS8hxaNi5LOIJz9ZJaCFfwr9tEjw3344LpVDGbvIQ0LT_zS8QubC9hK7ZNR51ZXcf144SPTNv1IS0Q0PUBILS6LStcWT8M64wYyAyzq870dXa4f4Wb7Yo/s1600/teneke4.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgS77I7SYGNWM9sXvZwJEQr4KtS8hxaNi5LOIJz9ZJaCFfwr9tEjw3344LpVDGbvIQ0LT_zS8QubC9hK7ZNR51ZXcf144SPTNv1IS0Q0PUBILS6LStcWT8M64wYyAyzq870dXa4f4Wb7Yo/s1600/teneke4.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
200 Evler kısa sürede tamamlandı.1994 yılı eylülünde teneke mahallesi yıkıldı. Romanlar 200 evlere taşındılar. Küçük, sağlıksız ve kötü kulübelerden saray yavrusu gördükleri evlere eğlence ve sevinç gösterileriyle taşındılar. Artık evlerinde tuvalet banyo vardı çeşmelerden şırıl şırıl su akıyordu. Artık elektrikleri de vardı, yeni aldıkları televizyonu seyredebileceklerdi. Geniş avlu ve sokakları vardı. Düz ovaya kurulu mahallede evin önünde serilen kilimlerde komşular ile paylaşılan çay sohbetlerine doyum olmuyordu. Mahalledeki kahvehane ve iki bakkalı da kendileri işletiyordu. Ancak işyerlerinden uzaklaşmışlardı. Ulaşım sorunluydu. Şehre yürüyerek yarım saatte gidilebiliyordu. Düvecik köyü Muhtarlığına bağlıydılar. Valilik kararı ile Düvecik mahallesinden ayrılarak 200 Evler Mahallesi oldular ve seçimde aralarından Hüner SOBATAY ı muhtar seçtiler. Samsun büyüyordu. Teknoloji de gelişiyordu. Kereste hamallığında forkliftler kullanılmaya başlamış ve kereste hamallığı cazibesini yitirmişti. Geçinmek için yeni kaynaklar bulunmalıydı. Yeni Samsun sahil yolunda gezi için kullanılacak fayton hattından 10 tanesini 200 evlere tahsis edildi. Atlarını, arabalarını tedarik eden aileler burada çalışmaya başladılar. Hurda toplamak yeni bir meslek olarak benimsendi. Gelirleri azalsa da aç kalmıyorlardı. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
<div>
<b>200 EVLER</b></div>
<div>
</div>
<div>
Samsun büyümeye devam ediyordu. Yeni Samsun Çevre Yolu 200 Evlerin bitişiğinden geçecekti. Bu bir avantaj mıydı?!... Şehir bizimi takip ediyordu?!.. Çevre yolu kısa bir zamanda tamamlandı. Artık Samsun'a giriş Roman mahallesinin önünden olacak, Samsun'a gelenler önce Roman mahallesini göreceklerdi. Büyükşehir Belediyesi Kentsel dönüşüm projesi ile 200 evlerin 200 metre uzaktaki alanda yapılacak toplu konutlara taşınmasını kararlaştırdı. Bu insanlar daha güzel evlerde apartmanlarda yaşamayı hak ediyorlardı. İşsiz olsalar da yoksul olsalar da, kağıt ve hurda toplayarak geçinseler de hak ediyorlardı!…</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Proje kısa zamanda tamamlandı. İstemeseler de yeni apartmanlara taşınmak zorunda kalan 200 evler bankalara 29.000 YTL borçlandırıldılar. 200 Evlerdeki konutları için verilen tahsis belgeleri hiçbir hak oluşturmuyordu. Yoksul ve İşsiz olan mahalleli aylık taksitleri ödeme güçlüğüne düştü. Elektrik ve su paralarını bile ödeyemeyen Romanlara tahliye kararı çıkarıldı. Mahalle İtiraz davası açtı. Ne mi olacak?!... Bilmiyorlar… Belki 200 sene evvel gibi çadırlara geçecekler…</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<div>
<b>KROKİLERLE SAMSUN ve CANİK </b></div>
<div>
Yerleşiminin Kronolojisi</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Mert Irmağı kenarında buluşan Çingenelerin oluşturduğu Teneke Mahallesi 1924 den 1994 e kadar varlığını sürdürmüştür. Büyüyen mahalle önce Hacı İsmail Köyü yamacında Yavuz Selim Selanik Mahallesi'ni kurmuş ve yerleşmiş. Teneke mahallesinde kalanlar 1994 yılında 200 evlere taşınmış ve Teneke Mahallesi yıkılmıştır. 2008 de 200 Evler mahallesi yıkılarak 264 Toki evlerine yerleştirilmiştir. </div>
</div>
<div>
<br /></div>
<div>
1925-1960</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgF11aa2i3EU2pTT0tJEB9LC9WubhzAJCuWkQITMAWd2zPj1ndfjSnsKkGT7CKnJPMxtO_gVUe8GLrfPSC-8kUjFfR0zeqglKmrxOQjG5TEQWcTTr-84EbTdLEvrX8tt3v2nJt2QaHpydY/s1600/teneke5.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgF11aa2i3EU2pTT0tJEB9LC9WubhzAJCuWkQITMAWd2zPj1ndfjSnsKkGT7CKnJPMxtO_gVUe8GLrfPSC-8kUjFfR0zeqglKmrxOQjG5TEQWcTTr-84EbTdLEvrX8tt3v2nJt2QaHpydY/s1600/teneke5.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiWLGg14XuR_NLsfUpeB8kDLXef8zX6ULlOCscWlinUu81O790Al6w3PItao8LTrMocc1D3kI07ULfbDxQSCYLtrRobmWj9zWoTlmUCjYKukGWn6vXuZv7pSD4hWKCwze5Ltb-Ki_hbVhE/s1600/tenek6.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiWLGg14XuR_NLsfUpeB8kDLXef8zX6ULlOCscWlinUu81O790Al6w3PItao8LTrMocc1D3kI07ULfbDxQSCYLtrRobmWj9zWoTlmUCjYKukGWn6vXuZv7pSD4hWKCwze5Ltb-Ki_hbVhE/s1600/tenek6.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
1960</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgf4Nj1VXT2qZxPAenYStkjXBNUqOhswbjeMuf5Q3HMKI1azQRX5qsFVxEtPSxt6q59I3AmxWrPENvzOIzvvecOwMh76pIpr8U-XLNndSSaf5Zy-9WXKCHyR7Cc5ndU4E9GB5mv1B2ZOIY/s1600/teneke7.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgf4Nj1VXT2qZxPAenYStkjXBNUqOhswbjeMuf5Q3HMKI1azQRX5qsFVxEtPSxt6q59I3AmxWrPENvzOIzvvecOwMh76pIpr8U-XLNndSSaf5Zy-9WXKCHyR7Cc5ndU4E9GB5mv1B2ZOIY/s1600/teneke7.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
1965</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZddNsbezFyrHCIfoyuf0wceqf7Ivrb-7_J7KRM-kh_xOH_TF6jaJ7zjiNKn7OlJNDglFiowS1L915X8xXraHyxVf-bF5eDmlCKIbjvXi62LfDUPAFzuwLbrE5DI-oER2L7SRncuGq450/s1600/teneke8.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZddNsbezFyrHCIfoyuf0wceqf7Ivrb-7_J7KRM-kh_xOH_TF6jaJ7zjiNKn7OlJNDglFiowS1L915X8xXraHyxVf-bF5eDmlCKIbjvXi62LfDUPAFzuwLbrE5DI-oER2L7SRncuGq450/s1600/teneke8.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
1970</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDCEq8WXuQ1YjS2H-CNgZwbVSnFii6ZN6nXkjW9eRYERUuQpefdEFX4fqi88066BGkeiAdc84cqnpOLVETqIF5qPGtMsdCJvYoT7550pI1J_WhbhtiKG885_V_pxunJSALiIEHCMFeNPg/s1600/teneke9.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDCEq8WXuQ1YjS2H-CNgZwbVSnFii6ZN6nXkjW9eRYERUuQpefdEFX4fqi88066BGkeiAdc84cqnpOLVETqIF5qPGtMsdCJvYoT7550pI1J_WhbhtiKG885_V_pxunJSALiIEHCMFeNPg/s1600/teneke9.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
1975</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvBdlrg7ARrCYi9_-ea4B7i5KuJnDZHAiJrPSD6VXD9YN7utdTQa-hhyphenhyphen7ktdon8FOd_xW-eBCFXsuLIyVR8fpI9sPJ1FDRyJ1iL7yowNDvXZpnbZrQCVQ88DWoL-5J1ByJocP5zcdtSCc/s1600/teneke10.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvBdlrg7ARrCYi9_-ea4B7i5KuJnDZHAiJrPSD6VXD9YN7utdTQa-hhyphenhyphen7ktdon8FOd_xW-eBCFXsuLIyVR8fpI9sPJ1FDRyJ1iL7yowNDvXZpnbZrQCVQ88DWoL-5J1ByJocP5zcdtSCc/s1600/teneke10.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
1990</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhi7SEaWc21bmeNVBzHSlvJY3kA5R_e4_ESPi4PXvIKyjE7xdh2oRi18TWcuEsU8gQk8S3rfVIEUcpuZ8vJ4_Y8_rM8W3A7PZ0QQ4ZzoXOoGRMNMAu7l2X_Jf0yEB-Y043rWlgf1CX1fOs/s1600/teneke11.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhi7SEaWc21bmeNVBzHSlvJY3kA5R_e4_ESPi4PXvIKyjE7xdh2oRi18TWcuEsU8gQk8S3rfVIEUcpuZ8vJ4_Y8_rM8W3A7PZ0QQ4ZzoXOoGRMNMAu7l2X_Jf0yEB-Y043rWlgf1CX1fOs/s1600/teneke11.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
2000</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDMutjmGdAlAzwKby3O3CqJpFEgfavTJzFO4XjGlWi5-4YxGwHvSbi5Syz0U9W9L9jrJZZED-qH7m1CzBrLvXCmuJI0iq5v2yI3kgLwDIIwh2zMyoc6nJihR_hXgzqgIeOkqX66yousXI/s1600/teneke12.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDMutjmGdAlAzwKby3O3CqJpFEgfavTJzFO4XjGlWi5-4YxGwHvSbi5Syz0U9W9L9jrJZZED-qH7m1CzBrLvXCmuJI0iq5v2yI3kgLwDIIwh2zMyoc6nJihR_hXgzqgIeOkqX66yousXI/s1600/teneke12.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<br />
<div>
</div>
</div>
çingeneyizhttp://www.blogger.com/profile/15606912751558957320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4047459430430379844.post-19921874831664694832013-12-03T13:32:00.004-08:002013-12-03T13:32:57.771-08:00Canlı Tanıkların Gözünden Samsun Teneke Mahallesi <div style="text-align: justify;">
07/03/2012</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
"Dedelerimizin yaşadıklarını düşündüğümüzde onların bu vazgeçme tercihlerine hak vermemek mümkün değildir. Yaşadıklarının kronik bir yılgınlık ve eziklik oluşturduğu muhakkaktır. Ne yazık ki bu psikolojik eziklik halen devam etmektedir. Çözüm önerilerinde bu yapının göz önüne alınması gerekmektedir."</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
BİR TENEKE MAHALLESİ HİKÂYESİ</div>
<a name='more'></a><br />
<div style="text-align: justify;">
Ben, her tarafından rüzgâr esen, küçücük pencereli, dar ve çamurlu bir sokağa bakan; küçük, alçak teneke</div>
<div style="text-align: justify;">
çatılı kulübelerden oluşan Teneke Mahallesi'nde doğdum. Yokluk ve yoksulluk içinde büyüdük. Neden böyle yaşamak durumunda kaldık? Bu bizim tercihimiz miydi? Biz kimiz? Samsuna nereden, ne zaman, nasıl geldik? Büyüklerimizi dinledim, onları tanımaya, yaşadıkları hayatı ve sıkıntıları; neden küçük ve bitişik kulübelerde, Teneke Mahallesi'nde yaşamaya, yoksulluğa razı olabildiklerini, anlamaya çalıştım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Mübadeleyi, Samsun'u, sonra geldikleri Drama bölgesini, konumlarını, yaşamlarını pek çok kaynaktan okuyarak inceledim. Çalışmada önce Mahallemizde yaşayan 23 büyüğümüzle görüntülü söyleşiler yaptık. Her biri 1,5-2 saat süren söyleşilerde pek çok konuyu konuştuk, Bu yazıda sadece dedelerinin, babalarının yaşamlarını, anılarını değerlendirdik. Anlatılanları yazılı kaynaklarla karşılaştırmak için 1850 den itibaren Drama, Mübadele ve Samsun ile ilgili kitap ve yazıları inceledim ve kaynak olarak kullanmaya karar verdim. Maalesef 1924'de kurulan ve 1994'e kadar varlığını sürdüren Samsun Teneke Mahallesi ile beraber Romanlar da yok sayılmaktadır. Peki! Romanlar ne diyor? Biz bu yazı ile aynı zaman da Samsunun yakın tarihine de kaynak oluşturmayı düşündük.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
82 Yaşındaki Hacı Yusuf Kepçe Anlatıyor</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dedem Halil, Drama'da dere kenarında bahçecilik yapar; yazın biber, patlıcan; kışın pırasa, kelem sebze yetiştirir; yetiştirdiği ürünleri pazarda satar; yazın yoğun iş günlerinde tütün tarlalarında işçilik yapardı. Bazen mahalle arasında çorba, ayran yapar satarlardı. Bu yüzden soyadı kanunu ile babam Yaşar, KEPÇE; amcası Bayram, AYRAN soyadını tercih etmiştir. Savaş sonrası yapılan mübadelede Dedem yanında 15 yaşındaki oğlu ve küçük kızı birlikte, gemi yolculuğu ile Samsun'a geldiler.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Samsun'da İlyas köy'e yerleştirildiler. Kendilerine tahsis edilen arazi ve tarlaları işlemeye başladılar. Yerleşiklerin tacizleri nedeniyle arazilerini terk ederek Çarşamba'ya göçtüler. O yaz Çarşamba'da tütün tarlalarında çalıştılar. Sivrisinek ve sıtma tehlikesi nedeniyle tekrar Samsun'a döndüler. Mülkü idarenin Zafer Mahallesi'nde tahsis ettiği bahçeli, ahşap, Rum evine yerleştiler. Uzun süredir boş olan ev tahtakurusu ve böcek doluydu, uyumak mümkün değildi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İşleri Bahçecilikti. Canik Bölgesinde, cezaevinin arkasında kendilerine verilen 20 dönümlük arazilerinde bahçecilik yapıyor, yetiştirdikleri sebzeleri satarak geçinmeye çalışıyorlardı… Babam Yaşar KEPÇE evlenmiş ve 1927 de Kaniye 1929'da ben dünyaya gelmişim. Babam bahçeye yakın olmak için Teneke Mahallesi'nde Abdi BARUTÇU'ya ücret ödeyerek 350 metrekare yer almışlar, önce çadır kurdukları arsaya daha sonra baraka ev inşa etmişlerdi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dere kenarındaki bahçede bir iki defa yükselen sular mahsulü ziyan etmiş ve aile açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Yarıcılık yapmaya başladılar. Tarla sahibinin tarlasını ekiyor, biçiyor ve ürün gelirini paylaşıyorlardı. Zafer Mahallesi'ndeki eve gitmek zor oluyordu. Evi boşaltarak Teneke Mahallesi'ndeki barakaya yerleştiler…</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Teneke Mahallesi'nin arkasında çok geniş bir çayırlık vardı. Evleri iki odalı ve yeterliydi. Sokaklar ve bahçeler genişti. Ancak mahalleye bir kaçış başlamıştı. Çeşitli nedenlerle yerlerinde barınamayan akraba aileler boş alanlarda barakalar inşa etmeye başladılar. Mahallenin nüfusu artıyordu.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Zafer Mahallesi'ndeki evleri boş kaldığı için bir başkasına verilmişti ve aile ne verilen eve, nede arazilere sahip çıkamamıştı. Tapusunu almamış, peşini de aramamıştı… Nasılsa bütün mesele karnını doyurmak, aç kalmamak Değil miydi?..</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
60 yaşındaki Hacı Ramazan ŞUTŞUR anlatıyor:</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dedemin Babası Ahmet, Radovişte kasabası yanındaki bir köyde sepetçilik yapan bir ailedendi. Köyün tarla ve bahçelerinde çalışıyorlardı.1889 doğumlu dedesi İbrahim Ramise ile yeni evlenmişti. Balkanlar o yıllar karışıklıklar içindeymiş. Köy sık sık Eşkıya baskınlarına uğruyordu. Bir gün yine baskın çok şiddetli olmuştu. Köy tamamen yakılmış ve yıkılmış, çoluk çocuk katledilmişti.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yeni evliler İbrahim ile Ramise samanlık altındaki su kuyusuna saklanarak kurtulmuşlardı. Hava kararana kadar kuyudan çıkmamış; gece kuyudan çıkınca, köyde herkesin öldürüldüğünü görünce paniğe kapılmışlardı. El ele, yaya olarak kaçarak uzaklaşmayı düşünmüşlerdi. Günlerce saklanarak kaçmaya devam etmişler sonunda önlerine deniz çıkmıştı… Yol bitmişti… Çevreyi bilmiyorlardı. Bir yön tercih ederek kaçmaya devam etmişler. Aç ve bitap bir halde dere kenarında küçük bir teneke mahallesine gelmişlerdi. Aynı dili konuştukları mahalle sakinlerine Roman olduklarını söylediklerinde mahalle onlara kucak açmış, kararınca yardım etmişlerdi…</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Mahallede bir kulübe sahibi olmuşlar. Burası DRAMA idi. Nenemin anlattığına göre kocaman, kalabalık Teneke Mahallesi'nin derme çatma bir tuvaleti vardı, kadın erkek herkes sıra ile kullanırdı. 1917 de oğulları amcam Ahmet doğdu... Savaş bitmişti. Mübadele anlaşması yapılmıştı. Gemi ile çıktıkları yolculuk Samsunda tamamlanmıştı. Samsundaki Rumlar daha önce gitmişlerdi. Tüm Anadolu gibi Samsun da savaş sonrası görüntüde boş ve sessizdi. Samsun'da yamaçta Cedit Mahallesine yerleştirildiler. Bahçeci olduklarından onlara bahçe ve arazi de tahsis edildi. Burada bahçeleri ekip biçmeye başladılar.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Rahat geçinemediler… Yerliler ve özellikle yeni gelen göçmenlerin tacizlerine uğruyorlardı. Baskıya dayanamadılar. Ev ve arazileri terk ederek, Mert Irmağı kenarında Cambaz Ethem'in yanına gittiler. Cambaz Ethem'i Drama dan tanıyorlardı. Cambaz Ethem at yetiştiriyordu. Irmak ile arkadaki geniş çayırlık onun için bulunmaz nimetti. Yetiştirdiği atlar çok talep görüyor ve bölgede haklı bir şöhreti bulunuyordu. Mahalleli karakol polislerinin ona ayağa kalktıklarını anlatırdı. Ona seyislik yapacak at yetiştirecek işçiler lazımdı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dedem çayırlık tarafına kulübelerini inşa etti. At bakıcılığı, ayakkabı boyacılığı ve tütün işçiliği yaparak geçinmeye çalıştılar. 1927 de Babam Kemal doğdu. Teneke mahallesi yeni kuruluyordu. Çevre bölgelerde baskı ve tacizlere uğrayan Romanlar istemese de mülklerini bırakmaya terk etmeye mecbur kalıyorlardı, Teneke mahallesi'nde küçük bir kulübede yarı aç yaşamaya razı oluyorlardı. Çevre geniş çayırlıktı... Arazi boştu. Hemen önünde güzel bir dere, Mert ırmağı akıyordu. Su sıkıntısı yoktu. Yüzyılların verdiği korku ve baskılar neticesi yılmış olan Romanlar yan yana küçük barakalar yaparak Teneke Mahallesi'ne yerleşiyordu. 1932 de Babam Kemal doğdu.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Eski ev ve tarlalarını hiç aramadılar…</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
74 Yaşındaki Ali Özbaskıcı Anlatıyor:</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dedemin Babası Bayram Balkanlarda, Pürsıçanda, kasabanın hemen yanında küçük bir mahallede yaşıyordu. Kasabanın inşaat, tamir, onarımlarında; bahçelerde, Tütün tarlalarında çalışarak geçimlerini sağlıyorlardı. Savaşlarda bitmiyordu ki… Tarlalar ekilmiyor ve çalışamıyorlardı. Aç kalma tehlikesi baş gösteriyordu. Müslüman olmasına rağmen kasabanın içinde oturması benimsenmiyor diğer Çingene ailelerle kasabanın yanında oluşturulan mahallede yaşıyorlardı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Balkanlarda başlayan gerginlik ve Eşkıya hareketleri en çok bu korunmasız uydu mahallelerde yaşayan Çingeneleri etkiliyordu. Kasabaya saldırmaya cesaret edemeyen üç beş eşkıya mahallede terör estiriyordu. Varını yoğunu aldıkları Çingenelerin namusuna göz dikiyorlardı. Aileler kadınlarını ve genç kızlarını karalara boyayarak, saklayarak, tezekleyerek tecavüzden korumaya çalışıyorlardı. Dayanılacak gibi değildi!...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Açlıktan ve can güvenliği olmadığından büyük şehirlere doğru göç etmek zorunda kaldılar. Drama'da Sur dibinde, dere kenarında oluşturulan teneke mahallesine yerleştiler. Dedem Demir, burada Şerife Hanım la evlendi. 1889 yılında bir Ramazan günü babam dünyaya geldi. Çevre köyler güvenli idi. Tüm yaz aylarını tütün işçiliği yaparak geçiriyorlardı. Kış aylarında yine hastane önünde ayakkabı boyacılığı yapıyordu... Yine Harp çıkmıştı. Dedem Demir cepheye gitti. Gitti, ve bir daha dönmedi. Hiç kimse ondan haber alamadı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Babam çocuk yaşta çalışmaya başladı. Babası gibi yazları tütün işçiliği yaparak, Kışın hastanenin önünde ayakkabı boyacılığı ile geçiniyordu. Mahalle açlıkla savaşıyordu. Babam hastaneden artan ekmekleri mahalleye getirir dağıtırdı. Bir gün mahalleye dönerken eşkıya saldırısına uğradı başına bir pala yarası aldı. Bu yüzden babama kesik manasında Çinto dediler. Mahallenin en kalabalık ailesinden Menekşe ile evlendi. Drama pek çok farklı milletin yaşadığı bir şehirdi. Dedem Bulgar'la, Rum'la, İngiliz'le konuşa konuşa onların dilini de öğrenmişti. Çocukluğumuzda bize söylediği Rumca, Bulgarca, İngilizce kelimeler hala kulağımdadır.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Mübadelede kardeşleri Ahmet, Hatice ile büyük bir gemide önce İstanbul sonra Samsuna geldiler. İdari amirin emriyle Merkez Çatalarmut'a, birkaç aile ile birlikte yerleştirildiler. Kendilerine ita amiri tarafından verilen arazi ve tarlalarda tütüncülük ve bahçecilik yapacaklardı. Sermaye, tohum, alet yoktu. Çevredeki yerleşiklerin, yeni göçmenlerin hasedi ve kıskançlığı kısa sürede taciz ve tehditlere varmaya başlamıştı. Sokakta ve tarlalarda tacizlere uğruyorlardı, devletin verdiği bu büyük fırsatı kullanmalarına çevre izin vermedi. Çaresiz arazilerini terk ederek Çarşamba ya göç ettiler ve rençperliğe razı oldular. O yaz tütün işçiliği yaparak boğaz tokluğuna yaşadılar.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bölgede Sıtma salgını, açıkta barınan ve temizlik imkânları bulunmayan aileyi çok etkiledi. Tekrar Samsun'a dönmek zorunda kaldılar. Babam İta amirinin emri ile Zafer Mahallesinde bir Rum'dan boşalan eve yerleştirildi. Ev iki katlı, geniş bahçeli, kocaman bir konaktı. Burada büyük abim Kemal doğdu. Babam kardeşi Ahmet e baldızının kızı Gülsüm'ü istedi. Konağın bahçesinde davullu zurnalı düğün yaparak kardeşini evlendirdi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Belediyede temizlik işçisi olarak çalışmaya başladı. Şehrin çöpünü at arabaları ile mert ırmağı arkasındaki geniş çayırlıktaki çukurlara döküyorlardı. Burada kurulan teneke mahallesine uğruyor eski tanıdıklarla sohbet etme fırsatı buluyorlardı. Babam yazları tütün işçiliği ile geçiriyordu. 5-6 ay süren tütün işçiliği süresince evi korunmasız kalıyordu. İş arkadaşına alt katı kiralamaya karar verdi. Hem kira olarak gelir elde eder hem de yazın ev korumasız kalmazdı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Babam ve Annem çevre komşuları ile çok samimi değilse bile sorunsuz yaşıyorlardı. Birkaç yıl sonra ekim sonunda köylerden dönüşte bahçeye yatak balyalarını indirdiklerinde iş arkadaşı ve ailesinin mukavemeti ile karşılaştılar. İspirli A… ve ailesi evin tapusunu aldığını evi ve bahçeyi boşaltmalarını istiyordu. Tartışma kavgaya dönüştü. Genç Ahmet ispirliyi yumrukladı. Bekçi geldi. Tapuları istedi. Babam altı aydır köyde olduklarını henüz tapu çıkarmadıklarını ancak evin sahibi olduğunu, bunu komşuların teyit edeceğini söyledi. İspirli evin tapusunu çıkarıp göstermişti. Bekçi hakaret ederek babamı kovdu. Haklarını arayamadılar…</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Eşyaları yüklenerek Teneke Mahallesi'ne doğru yola koyuldular. Çevre bölgelerde rahatsız edilen ve yaşama sansı verilmeyen pek çok Çingene ailesinin oluşturduğu mert ırmağı kenarındaki mahalleye geldiler. Menekşenin kardeşleri ise daha önce Teneke Mahallesi'ne yerleşmiş, geniş çayırlığın verdiği rahatlığı yaşıyorlardı. 700 baston boyu yeri satın aldılar ve üç gözlü bir kulübe inşa ettiler. Daha sonra Ahmet'e de bir kulübe inşa ettiler. Yıllar sonra mahalleye gelen Mehmet pehlivan ve Tahir pehlivan ailelerine kulübe yapma izni verdiler. Aynı dili kullandıkları, birbirlerini hakir görmeyen insanlarla yokluk içinde aynı hayatı paylaşmaya başladılar. Balkanlarda olduğu gibi burada da şehrin köyün içinde yaşama şansı bırakılmayan Çingeneler Teneke Mahallesi'ni oluşturdular.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Babam hayatını böyle sürdürdü… Kışın soğuk aylarında Gazi Caddesi Tekel tütün fabrikası yolunda büyük kahvehanenin önünde boyacılık... Yazları tütün tarlalarında işçilik…</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
72 Yaşındaki Gülsüm Urkapı Anlatıyor:</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Drama'da savaş bitmiyordu. Nenem mahallenin yanından geçen derenin kan aktığını söylerdi. Baskınlar ve açlık çekilecek gibi değildi. Mahalle bir arada yatıyor, birlik kuvvet oluşturmaya çalışıyordu. Çok tacizler, yaralamalar, katliamlar oldu. Atatürk bizi oradan almaya karar verdi, alın halkınızı verin halkımı dedi. Dedem Demir gemi ile Samsuna geldi. Havzaya yerleşti. Devletin verdiği arazi çoraktı. Bahçecilik iş vermiyordu. Merzifon'a çalışmaya gidiyorlardı. Samsundan Rasim dayı halam Necibe'yi istemeye geldi. Düğün yapıldı. Gelin kağnı arabasıyla Samsuna getirildi. Rasim dayı Hürriyet Mahallesi'ndeydi Düğünde tanışan Vuruk Ramazan Zübeyde halamla evlenerek Samsun Teneke Mahallesi'ne yerleşti. Birkaç yıl içinde dedem ve tüm çocukları havzadan Samsun Teneke Mahallesi'ne yerleştiler. Havza'da ki mülk ve arazilerini yok bahasına devrettiler, bazılarını terk ettiler.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
78 yaşında Ramazan MARHAN anlatıyor</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Babam Salih Drama'da bahçecilik yapıyor, büyük ve toplu bir mahallede dere kenarında yaşıyorlardı. Mübadelede gemi ile geldiler. İlk defa deniz gören babam denizi mısır tarlası sandığını anlatırdı. Samsun'a Merzifon'a yerleştiler. Bağ ve bahçe tahsis edildi. Yalnızlık ve tedirginlik üzüm yemeden Merzifon'u terk etmelerine sebep olmuştu. Önce Havza sonra Teneke Mahallesi. Babam belediyede çöpçü olarak çalışmaya başladı. Babama çöpçü Salih derlerdi…</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
61 yaşında Hacı Hasan TEKKAYA anlatıyor</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dedem Hasan pehlivan Drama'da yaşıyordu. Sepetçilik ve süpürgecilik yapıyordu. Dedem iri bir devdi. Meydanlarda güreşlere katılıyordu. Çevrede ünü yayılmıştı. Hiç yenilgisi yoktu. Harp zamanında pek çok Bulgar eşkıyasını kestiği ve ırmağa attığı söylenirdi. Kalabalık bir aileydiler. Kardeşleri ile Mübadelede Samsun'a geldiğinde 30 yaşındaydı. Kardeşi Memiş Pehlivan Drama'da kaldı. Tam on iki kardeştiler. Kardeşleri ile Teneke Mahallesi'ne yerleştiler. Kardeşi Mehmet Pehlivan, Demir Pehlivan, Tahir Pehlivan ile beraber güreşe devam ettiler. Bafra'da ve Çarşamba'da güreşlere katıldı. Bafra'daki bir güreşte yendiği rakibi gözüne kum attı, hakem faul vermeyince kızarak güreşi bıraktı. Güreşlerdeki başarısından ötürü 19 Mayıs Mahallesi'nde iki katlı bir ev ödülü kazandı. Evde oturamadı, bedavaya satarak kardeşlerini yanına alıp Teneke Mahallesi'ne yerleşti. Çarşamba'dan sırtında getirdiği ağaç dalları ve otlarla sepetçilik ve süpürgecilik yapmaya devam etti. Oğlu Bilal o mesleği yapmak istemedi. Babam Ayakkabı boyacılığı ve Rençberlik yaparak hayatını sürdürdü.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
66 yaşında Kenan GÖKÇEN anlatıyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Babam Vuruk Ramadan Drama'da tütün işçiliği ve kışın ayakkabı boyacılığı yapıyordu. Bir gün ayakkabısını boyadığı Rum okunan Ezan-ı Muhammediye'ye hakaret edince sindiremedi. O'da kilise çanına hakaret etti ve Rum'la kavga etti. Dövdüğü Rum'un bıçağı ile yaralandı. Bu yüzden Babama Vuruk derlerdi. Vuruk Ramadan Atatürk ün talimatı ile gemi ile Samsuna yerleştirildi. Hürriyet Mahallesi'nde tahsis edilen Rum evini bakımsızlığı nedeniyle terk ederek Teneke Mahallesi'ne akrabalarının yanına yerleşti. Havza'dan Zübeyde'yi kaçırarak evlendi. Ayakkabı boyacılığı yaparak ve tütün tarlalarında çalışarak yaşadı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
78 yaşında Ramazan MARHAN anlatıyor</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Babam Salih Drama'da bahçecilik yapıyor, büyük ve toplu bir mahallede dere kenarında yaşıyorlardı. Mübadelede gemi ile geldiler. İlk defa deniz gören babam denizi mısır tarlası sandığını anlatırdı. Samsun'a Merzifon'a yerleştiler. Bağ ve bahçe tahsis edildi. Yalnızlık ve tedirginlik üzüm yemeden Merzifon'u terk etmelerine sebep olmuştu. Önce Havza sonra Teneke Mahallesi. Babam belediyede çöpçü olarak çalışmaya başladı. Babama çöpçü Salih derlerdi…</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
61 yaşında Hacı Hasan TEKKAYA anlatıyor</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dedem Hasan pehlivan Drama'da yaşıyordu. Sepetçilik ve süpürgecilik yapıyordu. Dedem iri bir devdi. Meydanlarda güreşlere katılıyordu. Çevrede ünü yayılmıştı. Hiç yenilgisi yoktu. Harp zamanında pek çok Bulgar eşkıyasını kestiği ve ırmağa attığı söylenirdi. Kalabalık bir aileydiler. Kardeşleri ile Mübadelede Samsun'a geldiğinde 30 yaşındaydı. Kardeşi Memiş Pehlivan Drama'da kaldı. Tam on iki kardeştiler. Kardeşleri ile Teneke Mahallesi'ne yerleştiler. Kardeşi Mehmet Pehlivan, Demir Pehlivan, Tahir Pehlivan ile beraber güreşe devam ettiler. Bafra'da ve Çarşamba'da güreşlere katıldı. Bafra'daki bir güreşte yendiği rakibi gözüne kum attı, hakem faul vermeyince kızarak güreşi bıraktı. Güreşlerdeki başarısından ötürü 19 Mayıs Mahallesi'nde iki katlı bir ev ödülü kazandı. Evde oturamadı, bedavaya satarak kardeşlerini yanına alıp Teneke Mahallesi'ne yerleşti. Çarşamba'dan sırtında getirdiği ağaç dalları ve otlarla sepetçilik ve süpürgecilik yapmaya devam etti. Oğlu Bilal o mesleği yapmak istemedi. Babam Ayakkabı boyacılığı ve Rençberlik yaparak hayatını sürdürdü.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
66 yaşında Kenan GÖKÇEN anlatıyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Babam Vuruk Ramadan Drama'da tütün işçiliği ve kışın ayakkabı boyacılığı yapıyordu. Bir gün ayakkabısını boyadığı Rum okunan Ezan-ı Muhammediye'ye hakaret edince sindiremedi. O'da kilise çanına hakaret etti ve Rum'la kavga etti. Dövdüğü Rum'un bıçağı ile yaralandı. Bu yüzden Babama Vuruk derlerdi. Vuruk Ramadan Atatürk ün talimatı ile gemi ile Samsuna yerleştirildi. Hürriyet Mahallesi'nde tahsis edilen Rum evini bakımsızlığı nedeniyle terk ederek Teneke Mahallesi'ne akrabalarının yanına yerleşti. Havza'dan Zübeyde'yi kaçırarak evlendi. Ayakkabı boyacılığı yaparak ve tütün tarlalarında çalışarak yaşadı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
78 yaşında Ramazan MARHAN anlatıyor</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Babam Salih Drama'da bahçecilik yapıyor, büyük ve toplu bir mahallede dere kenarında yaşıyorlardı. Mübadelede gemi ile geldiler. İlk defa deniz gören babam denizi mısır tarlası sandığını anlatırdı. Samsun'a Merzifon'a yerleştiler. Bağ ve bahçe tahsis edildi. Yalnızlık ve tedirginlik üzüm yemeden Merzifon'u terk etmelerine sebep olmuştu. Önce Havza sonra Teneke Mahallesi. Babam belediyede çöpçü olarak çalışmaya başladı. Babama çöpçü Salih derlerdi…</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
61 yaşında Hacı Hasan TEKKAYA anlatıyor</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dedem Hasan pehlivan Drama'da yaşıyordu. Sepetçilik ve süpürgecilik yapıyordu. Dedem iri bir devdi. Meydanlarda güreşlere katılıyordu. Çevrede ünü yayılmıştı. Hiç yenilgisi yoktu. Harp zamanında pek çok Bulgar eşkıyasını kestiği ve ırmağa attığı söylenirdi. Kalabalık bir aileydiler. Kardeşleri ile Mübadelede Samsun'a geldiğinde 30 yaşındaydı. Kardeşi Memiş Pehlivan Drama'da kaldı. Tam on iki kardeştiler. Kardeşleri ile Teneke Mahallesi'ne yerleştiler. Kardeşi Mehmet Pehlivan, Demir Pehlivan, Tahir Pehlivan ile beraber güreşe devam ettiler. Bafra'da ve Çarşamba'da güreşlere katıldı. Bafra'daki bir güreşte yendiği rakibi gözüne kum attı, hakem faul vermeyince kızarak güreşi bıraktı. Güreşlerdeki başarısından ötürü 19 Mayıs Mahallesi'nde iki katlı bir ev ödülü kazandı. Evde oturamadı, bedavaya satarak kardeşlerini yanına alıp Teneke Mahallesi'ne yerleşti. Çarşamba'dan sırtında getirdiği ağaç dalları ve otlarla sepetçilik ve süpürgecilik yapmaya devam etti. Oğlu Bilal o mesleği yapmak istemedi. Babam Ayakkabı boyacılığı ve Rençberlik yaparak hayatını sürdürdü.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
66 yaşında Kenan GÖKÇEN anlatıyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Babam Vuruk Ramadan Drama'da tütün işçiliği ve kışın ayakkabı boyacılığı yapıyordu. Bir gün ayakkabısını boyadığı Rum okunan Ezan-ı Muhammediye'ye hakaret edince sindiremedi. O'da kilise çanına hakaret etti ve Rum'la kavga etti. Dövdüğü Rum'un bıçağı ile yaralandı. Bu yüzden Babama Vuruk derlerdi. Vuruk Ramadan Atatürk ün talimatı ile gemi ile Samsuna yerleştirildi. Hürriyet Mahallesi'nde tahsis edilen Rum evini bakımsızlığı nedeniyle terk ederek Teneke Mahallesi'ne akrabalarının yanına yerleşti. Havza'dan Zübeyde'yi kaçırarak evlendi. Ayakkabı boyacılığı yaparak ve tütün tarlalarında çalışarak yaşadı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
69 yaşında Sevim ÖZBASKICI (GÖKÇEN) anlatıyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Babam Rasim 12 yaşında iki küçük kardeşi ile beraber Drama'dan Samsuna Gemi ile geldi. İta amiri tarafından 19 Mayıs mahallesinde bir Rum Evine yerleştirildi. Çocuk yaşta gazete dağıtıcısı olarak çalışmaya başladı. Kardeşlerine hem analık hem de babalık yapıyordu. Delikanlı olmuştu. Akrabası yoktu. Havza'da yaşayan Roman ailelerden birinin kızı olan Necibe ile evlendi. Düğün esnasında Necibe'nin kız kardeşi Zübeyde, Vuruk Ramadan'la tanışmış kısa bir zaman sonra onlar da evlenerek Teneke Mahallesi'ne yerleşmişlerdi. Osmaniye Caddesi'nde küçük bir büfe kiralayarak tekel ürünleri de satma ya başlamıştı. Necibe'nin Havza'daki kardeşlerini görmesi mümkün değildi ama Teneke Mahallesi'ndeki kız kardeşini görmek istiyordu. Rasim'e baskı yaptı. Evi yok bahasına satarak Teneke Mahallesi'nde 1000 metrekareye yakın bir alanı satın aldılar. Bir zaman sonra Havza'da rahat geçinemeyen Necibe'nin annesi, babası ve kardeşleri arazilerini yok pahasına satarak, satamadıklarını terk ederek Samsuna Teneke Mahallesi'ne Babamın yerlerini kurdukları kulübelere yerleştiler.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
77 yaşında Hacı Bayram OTAR anlatıyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bize Memişoğulları derler. Dedem Memiş Drama'da bahçecilik yapıyordu. Ürettiği sebzeleri pazarlarda satıyordu. Atatürk'ün emriyle Mübadele'de gemiyle İzmit'e geldiler. Bir kardeşi oraya yerleşti. Dedem kağnı arabaları ile Merzifon'a geldi. Merzifon'da ona tahsis edilen bağ ve bahçeleri işlemeye başladılar. Çevredeki serseri ve eşkıyaların, tacizi ve baskıları sonucu arazi ve mülklerini terk ederek Samsun Teneke Mahallesi'ne yerleştiler. İzmit' teki kardeşleri bahçecilik yapmaya devam ederken dedemler Samsun'da şehirde hamallık ve yazları tütün işçiliği yaparak geçinmeye çalıştılar.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
83 yaşında Adile TAŞGIN (ABRUR) anlatıyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Babam Drama'da evlendi. Drama'da Bahçecilik yapıyorlardı. Kalabalık bir mahallede oturuyorlardı. Mübadelede Samsun'a geldiler. Annem Ramise'nin kardeşleri Bursa'ya yerleştirildiler. Babama Teneke Mahallesi'nde yer verildi. Mahallenin İlk yerleşenlerindendi. Bahçecilik yaparak ve tütün işçiliği ile geçindiler. Yol kenarındaki evimizin bir odasını manav, daha sonra bakkal olarak işletmeye başladı. Mahalle ve yoldan geçen köylülere satış yaparak geçinmeye başladılar. Babama Bakkal Hasan derler.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
65 yaşında Hacı Resul YILGIN anlatıyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dedem Drama'da bahçecilik yapıyordu. Atatürk'ün talimatıyla mübadelede gemi ile Samsun'a geldi. Samsun'da Kışla mahallesine yerleştirildi. Tarla ve bahçe tahsisi yapıldı. Tarlaları işleyemeden taciz ve dışlanmalar nedeniyle mülkü bırakıp Teneke Mahallesi'ne yerleştiler. Yazın köylere tütün işçiliğine gidiyor, kışın meydanda ayakkabı boyacılığı yaparak yaşamaya devam ediyorlardı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
49 yaşında Mustafa DEMİRCİ anlatıyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dedem Osman Selanik'te yaşıyordu. Demirci ustasıydı. Gemi ile Samsun'a geldi,sonra Havza'ya yerleştirildi. Memlekette komşusu olan Hoca ile beraberdi. Hoca'nın yerli halk ile tartışması ve görevli bekçinin Hoca'nın sakalını çekmesi ve hakaret etmesi sonucu kavgaya karıştı. Hoca ile beraber Havza'yı terk etmek zorunda kaldılar. Samsun'da Karagöl köyüne yerleştiler.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tarım aletleri yaparak, orak, tırpan, çapa, balta gibi malzemeleri çevre köylere satarak geçindiler. Büyük kızı Mümine Zurnacı Pala Dayı ile evlendi. Şehre yakın olmak için Samsun'a, Teneke Mahallesi'ne yerleştiler. Dedem ve nenem Karagöl'de vefat etti. Babam demirciliğe devam ediyordu. Bir gün ormanda demir ocağında kullanılacak odun kömürü için odun toplarken orman bekçisi ile tartışmaya başladı. Tartışma sonunda bekçi bayıldı. Babam onu öldü sanarak öylece bıraktı ve eve döndü. Kaçmak gerekiyordu. Komşusuna tarla ve evleri satmayı teklif etti. Az bir peşinatla tarlaları sattı. Parayı ödeyince tapularını devredecekti. Teneke Mahallesi'ne eniştesinin yanına geldi. Babam küçük, tek odalı bir kulübe inşa etti. Demirciliği sürdürmedi. Rencberlik ve hamallık yaparak geçinmeye çalıştı. Ali Altıntaş'ın çiftliğinde çalışmaya başladı. Bir gün öldüğünü sandığı bekçiyle karşılaştı. Yine tartışma çıktı. Ali Altıntaş bekçiye para vererek olayı yatıştırdı. Babam bunları bize anlattı. Oğlum bizim yerleri komşuya sattım paranın hepsini almadım borcunu ödediğinde tapuları devredersiniz diye tembih etti. Babam rahmetli olduktan sonra 1984 'de muhtar bize haber gönderdi. Gelin tarlalarınıza sahip çıkın. Biz kardeşlerimle sevindik. Ancak peşinden komşunun tehdidi geldi. Buraya gelirseniz sizi öldürürüm. Biz korktuk. Babamın ve amcamın arazileri sahipsiz mal olarak köylüye devredildi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
77 yaşında Hacı Bayram OTAR anlatıyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bize Memişoğulları derler. Dedem Memiş Drama'da bahçecilik yapıyordu. Ürettiği sebzeleri pazarlarda satıyordu. Atatürk'ün emriyle Mübadele'de gemiyle İzmit'e geldiler. Bir kardeşi oraya yerleşti. Dedem kağnı arabaları ile Merzifon'a geldi. Merzifon'da ona tahsis edilen bağ ve bahçeleri işlemeye başladılar. Çevredeki serseri ve eşkıyaların, tacizi ve baskıları sonucu arazi ve mülklerini terk ederek Samsun Teneke Mahallesi'ne yerleştiler. İzmit' teki kardeşleri bahçecilik yapmaya devam ederken dedemler Samsun'da şehirde hamallık ve yazları tütün işçiliği yaparak geçinmeye çalıştılar.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
83 yaşında Adile TAŞGIN (ABRUR) anlatıyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Babam Drama'da evlendi. Drama'da Bahçecilik yapıyorlardı. Kalabalık bir mahallede oturuyorlardı. Mübadelede Samsun'a geldiler. Annem Ramise'nin kardeşleri Bursa'ya yerleştirildiler. Babama Teneke Mahallesi'nde yer verildi. Mahallenin İlk yerleşenlerindendi. Bahçecilik yaparak ve tütün işçiliği ile geçindiler. Yol kenarındaki evimizin bir odasını manav, daha sonra bakkal olarak işletmeye başladı. Mahalle ve yoldan geçen köylülere satış yaparak geçinmeye başladılar. Babama Bakkal Hasan derler.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
65 yaşında Hacı Resul YILGIN anlatıyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dedem Drama'da bahçecilik yapıyordu. Atatürk'ün talimatıyla mübadelede gemi ile Samsun'a geldi. Samsun'da Kışla mahallesine yerleştirildi. Tarla ve bahçe tahsisi yapıldı. Tarlaları işleyemeden taciz ve dışlanmalar nedeniyle mülkü bırakıp Teneke Mahallesi'ne yerleştiler. Yazın köylere tütün işçiliğine gidiyor, kışın meydanda ayakkabı boyacılığı yaparak yaşamaya devam ediyorlardı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
49 yaşında Mustafa DEMİRCİ anlatıyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dedem Osman Selanik'te yaşıyordu. Demirci ustasıydı. Gemi ile Samsun'a geldi,sonra Havza'ya yerleştirildi. Memlekette komşusu olan Hoca ile beraberdi. Hoca'nın yerli halk ile tartışması ve görevli bekçinin Hoca'nın sakalını çekmesi ve hakaret etmesi sonucu kavgaya karıştı. Hoca ile beraber Havza'yı terk etmek zorunda kaldılar. Samsun'da Karagöl köyüne yerleştiler.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tarım aletleri yaparak, orak, tırpan, çapa, balta gibi malzemeleri çevre köylere satarak geçindiler. Büyük kızı Mümine Zurnacı Pala Dayı ile evlendi. Şehre yakın olmak için Samsun'a, Teneke Mahallesi'ne yerleştiler. Dedem ve nenem Karagöl'de vefat etti. Babam demirciliğe devam ediyordu. Bir gün ormanda demir ocağında kullanılacak odun kömürü için odun toplarken orman bekçisi ile tartışmaya başladı. Tartışma sonunda bekçi bayıldı. Babam onu öldü sanarak öylece bıraktı ve eve döndü. Kaçmak gerekiyordu. Komşusuna tarla ve evleri satmayı teklif etti. Az bir peşinatla tarlaları sattı. Parayı ödeyince tapularını devredecekti. Teneke Mahallesi'ne eniştesinin yanına geldi. Babam küçük, tek odalı bir kulübe inşa etti. Demirciliği sürdürmedi. Rencberlik ve hamallık yaparak geçinmeye çalıştı. Ali Altıntaş'ın çiftliğinde çalışmaya başladı. Bir gün öldüğünü sandığı bekçiyle karşılaştı. Yine tartışma çıktı. Ali Altıntaş bekçiye para vererek olayı yatıştırdı. Babam bunları bize anlattı. Oğlum bizim yerleri komşuya sattım paranın hepsini almadım borcunu ödediğinde tapuları devredersiniz diye tembih etti. Babam rahmetli olduktan sonra 1984 'de muhtar bize haber gönderdi. Gelin tarlalarınıza sahip çıkın. Biz kardeşlerimle sevindik. Ancak peşinden komşunun tehdidi geldi. Buraya gelirseniz sizi öldürürüm. Biz korktuk. Babamın ve amcamın arazileri sahipsiz mal olarak köylüye devredildi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
61 Yaşındaki Bahar Ersüren Anlatıyor:</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dedem Adem, Drama'da bahçecilik yaparak geçiniyordu. Büyük bir mahallede yaşıyorlardı. Gemi ile Anadolu'ya geçtiler. Mübadelede kardeşleri İzmit'e ve Bursa'ya, Dedem çocukları ile Merzifon'a yerleştirildi. Kendilerine tahsis edilen bağ ve bahçeleri işletemeden terk etmek zorunda kaldılar. Samsun Teneke Mahallesi'ne yerleştiler. Babam Yakup burada evlendi. Hamallık yaparak ve tütün tarlalarında çalışarak yaşamlarını sürdürdüler.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
50 Yaşındaki Yaşar Orakçı Anlatıyor: </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dedem Tahir Drama'da bahçecilik yapıyordu. Şehrin dışında dere kenarında yaşıyorlardı. Mahalle sürekli baskınlara uğruyordu. Ayşe ile yeni evliydi. Karısı Ayşe (Naniko) çok güzeldi. Karısı tacizden korunmak için yüzünü karalara boyardı. Eşini ve kardeşlerini korumak için girdiği bir çatışmada gözünü kaybeder. Dedeme onun için Kör Tahir derler. 22 yaşında mübadele ile Samsun'a gelir Çatalarmut'a yerleştirilir. Burada Ayşe yine yüzü karalanmadan kurtulamaz. Çünkü yerliler ve göçmenler tarafından baskı ve taciz devam etmektedir. Tarla ve bahçelerini işleyemeden terk ederler. İsmet Paşa caddesinde bir küçük eve yerleştirilirler. Açlıkla yüz yüze kalırlar ve bahçe ve tarlalarda çalışmak ve güvenle yaşamak için kardeşleriyle Teneke Mahallesi'ne göç eder, küçük bir kulübede yaşamaya başlarlar.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Değerlendirme</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Söyleşilerde görüştüğümüz kişilerin babalarının ve dedelerinin Balkan anılarını paylaşmak istemedikleri, yaşanan baskı ve acıların ızdırap verdiğini ve unutmak istediklerini gözlemledik. Anlatılanlar tarihi gerçeklerle uyum sağlamaktadır. Osmanlı Devleti'nin Çingeneleri yerleşik hayata geçirebilmek için ürettiği politikaların başarılı olamadığı, bunun en büyük sebebinin Çingenelerin hurafelere dayalı olarak dışlanmaları olduğu anlaşılmaktadır. Bu sürecin sonucunda zorunlu olarak Çingenelerin diğer grupların yapmak istemediği ve utandığı mesleklerle geçinmek zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. Ürettiklerini ekmeğe çevirebilmek için kasaba kasaba, köy köy gezmişlerdir.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
1600 yıllarından itibaren çoğalan tütün tarımı ucuz işgücünde Çingeneler için bir fırsata dönüşmüş, geçimleri büyük oranda bu alana kaymıştır. Özellikle Drama bölgesinde yaşayan dedelerimiz uzun bir çalışma süresine ihtiyaç duyulan tütün tarımında, çevredeki köylere yakın olmak istemiş ve büyük bir oranda yerleşik hayata dönmüştür. Tarlalarında çalıştıkları toprak sahipleri ve köylüler hala geçerliliğini sürdüren hurafe ve karalamalar nedeniyle köy veya kasaba içine yerleşmelerini istememiş, köylüler tarafından kullanılmaya elverişsiz arazilerde bir arada küçük kulübelerden oluşan teneke mahallelerine yerleşmişlerdir. Köylülerin bu ucuz iş gücünü bağlamak için bahşettikleri küçücük sebze bahçelerinde, evin sebze ihtiyacını karşılamak için boş gün ve aylarda bahçeleri işlemeye başlamışlardır.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Balkan Savaşları ve eşkıya hareketleri en çok bu korunmasız küçük mahalleleri etkilemiş, hatırlanmak istenmeyen katliamlar, tacizler, tecavüzler Çingeneleri büyük kasaba ve şehirlerin yakınlarına göç etmeye zorlamıştır. Şehir ve kasaba içine yerleşimine sıcak bakılmayan Çingeneler büyük Çingene mahallelerini oluşturmuşlardır. Çevreden kaçan ve teneke mahallelelere sığınan Çingeneler aynı dili konuştukları bu insanların içinde huzur ve güven buluyordu. Ve teneke mahalleleri sürekli büyüyor, yerleşilen alan dar ve küçük olduğu için kulübeler bölünerek yeni haneler kuruluyordu.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir yandan da güvenlik kaygısıyla, bitişik ve küçük barakaların olduğu dar sokaklar ile yeni teneke mahalleler oluşturulmuştur. Şehir güvenliğinden faydalanamayan Romanlar bu küçük bitişik evlerde yaşamayı, çete baskınları esnasında haberleşip birlikte savunmak ve direnç göstermek için tercih etmişlerdir. İnsanlar yine çevre köylere tütün işçiliğine gidiyor kışın gelişen şehirde ayakkabı boyacılığı ve hamallık yapıyor, dere kenarının avantajı ile saz ve otlardan sepetçilik ve hasırcılık yapıyorlardı. Can güvenliğinin olmadığı bu ortamda evinden çıkıp da dönmeyenlerin sayısı çoktu.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yapılan çalışmada mülakatta anlatılanları ve kişilerin şeceresini incelediğimizde dedelerinin ve büyük dedelerinin isimlerinden ve yaşamlarından: diğerlerini pek inandıramazsalar da, Müslüman oldukları, Müslüman olarak yaşadıkları, devlete saygılı, direniş güçlerinde ve Osmanlı Ordusu'nda görev aldıkları anlaşılmaktadır. Bölge tedirgin bir dönem yaşamakta, Çingeneler bu tedirginliği iki kat fazla yaşamaktadır. Yaşanan taciz ve tecavüz vakalarını anlatmaktan utanmaktadırlar. Ancak dedelerinin, İslam'a hakaret edenlerin karşısında nasıl ölümüne karşı durduklarını, bu uğurda ölmeyi, yaralanmayı göze alışlarını, Osmanlı Ordusu'nda görev aldıklarını, ülkenin birliğine katkı sağladıklarını, bu uğurda gazi ve şehitlerinin olduğunu övünerek anlatmaktadırlar. Çalışmanın bundan sonraki kısmında Balkanlardaki hayatı başka bir kaynaktan ve belgelerden öğreneceğiz.</div>
çingeneyizhttp://www.blogger.com/profile/15606912751558957320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4047459430430379844.post-26903939544709415862013-12-03T13:31:00.001-08:002013-12-03T13:31:14.150-08:001980 <div style="text-align: justify;">
12/09/2011</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Teneke mahallesinin 3-4 yerinde davullar zurnalar, bir başka tarafta ince sazlar çalıyordu. Küçük içki masalarında oğullarını asker edecek babalar keyifle içkilerini yudumlarken etraflarını gururla süzüyorlardı. Hele ilk oğlunu askere uğurlayacak babamın boyu sanki göğe değecek gibi dikleniyordu. Arada kalkıp bir gayda çekmesi ile alkışlarla gözlerinin buğulanması bir oluyordu. Kolay değildi ilk defa oğlu evinden uzaklara gidecek, iki yıla yakın evinden ve gözlerinin önünden uzaklarda olacaktı.. O daha çok küçüktü... Yirmisine gelmis oğlu, hala cocuktu gözünde... Evlenmiş ve bir cocuk sahibi olmuş olsa bile...</div>
<a name='more'></a><br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Diğer bir tarafta çalan roman havalarıyla taze gelinler, yeni anneler, askere uğurladıkları kocalarının yanında mahcup ve mahsun oynuyorlardı. Ayrılık... Ayrılmak... Çok zordu. Tutamadığı gözyaşlarıyla sarıldığı asker eşine hiç ayrılmayalım derdi sanki... Tutamaz kendini oyun alanına atar asker anası... Gururla elleri havada, oyun alanını dört döner, bir oğluna, bir gelinine sarılır. Önce yakın akrabalar sonra komşular ve tüm mahalle oyun alanında asker ailesinin gururunu ve mutluluğunu paylaşır...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bugün ben de askere gidiyorum. Ailemin İlk ve tek oğluyum. Yavuz Selim Mahallesi'nden erkenden çıkmış, Teneke Mahallesi'nin kalabalığında eş dostlarla beraberdik. Babam çoktan çakırkeyf olmuş, anam ve eşim yanımdan ayrılmıyordu... Otobüs biletlerimizi almış ve küçük çantamızı hazırlamıştık. Mahalleden bu yıl temmuzun ilk haftasında tam on iki kişi hep beraber askere gidiyorduk.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Vakit gelmişti. Otobüs terminali, hemen mahallenin arkasında, şimdi sanayi sitesinin inşaatlarının yükseldiği büyük çayırlığınn sonundaydı. Mahalleli grup grup terminale doğru davullarla zurnalarla oynayarak yola koyuluyordu. Terminale gelen gruplar oyun alanı oluşturuyor, neşeyle oynamaya devam ediyorlardı. Askerler ortaya alınıyor. Oynatılıyor, gençlerin ellerinde havalara fırlatılıyorlardı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Asker sevki vardı. Terminalde yola çıkacak en az ikiyüz kişi vardı. Ancak sanki bir tek Romanlar askere gidiyordu. Diğer askerler normal bir seyahate gidiyor gibiydi. Romanların çoşkulu kalabalığına biraz merakla biraz ürkekçe bakıyor, uzaktan seyretmeyi tercih ediyorlardı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bizim için askerlik kutsaldı. Askerliğini yapmayana bizde adam denilmezdi, askerlik büyümek ve olgunlaşmaktı. Askerlik ilk gurbetti. Bütün askerlerimiz evli ve çocuk sahibiydiler... Ve askerlik sevdiklerinden ilk ayrılıktı... Askerlik vatana bir borctu. Askerlik sorumluluk almayı , ana-baba ve aile özlemini, sevgisini öğrenmekti... Askerlik bir gururdu. Bu yüzden şölen gibi kutlanmalıydı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hareket saati yaklaşırken askerler gençlerin omuzlarında otobüsün kapısına getiriliyor. En büyük asker bizim asker sloganları yeri göğü inletiyordu. Askerimiz, minik yavrusunu sıkıca kucaklayan eşine, gözleri gururla parlayan, durduramadıkları gözyaşlarını silen ana ve babasına el sallayarak oturduğu koltuğundan, gözlerini sevdiklerinden ayıramaz....</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Otobüs hareket ederken peşinden su döken, alkışlarla el sallayan büyük bir kalabalığı arkasında bırakıyordu. Otobüs gözden kaybolana kadar izlenir ve o muhteşem kalabalık mahalleye doğru yola koyulur, asker babalarının sırtı sıvazlanırdı... Allah kavuştursun duaları birbirine karışırdı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bugün sıra bizdeydi. Otobüste dokuz arkadaş beraber asker ocağına doğru yola çıkmıştık. Babalarımız üç yıl süren askerliklerini üç gün süren tren yolculuklarıyla başlamış ve tamamlamışlardı... Bizler onlara nazaran çok şanslıydık. Otobüste rahat koltuklarımızda asker yolundaydık. 20 ay bize çok uzun bir zaman gibi geliyordu. Herkesin yüzünde bir yorgunluk, bir keyifsizlik vardı. Bir belirsizlik, bir merak , beynimizi kurcalıyordu. Nelerle karşılaşacaktık? Neler yaşayacaktık? Yolculukta yarım saat hiç konuşmadan,pencereden dışarı boş boş bakarak geçti.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İlk defa biz asker olmuyorduk. Allahın izniyle vatani görevimizi en iyi şekilde tamamlayacak evimize yuvamıza dönecektik. Derin endişe ve yalnızlıktan kendimizi kurtardık. Sohbet başladı. Akrabaların, komşuların çeplerimize sıkıştırdıkları harçlıkları çıkarıp düzeltmeye, verilen poşet ve torbadakileri karıştırmaya başladık. Neler yoktu ki... Pastalar, börekler, marikliler, kızarmış tavuklar, meyveler, kolalar, sigaralar... Neşelenmiş şamata ve şakalarla yolculuk güzelleşmeye başlamıştı. Bekle bizi Ankara... İzmir... Manisa... Isparta... Komandolar, piyadeler geliyor...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bugün her asker sevkinde sokaklardaki araba konvoyları davullu zurnalı uğurlamaları görünce o anılar gözümde canlanır. Bugün ülkemizin yaşadığı olağanüstü olaylar; askerliği ve askerlik yapmayı kahramanlığa dönüştürdü. Ülkemiz insanları kışkırtmalar ve tahriklerle, ırkçı yönlendirmelerle birbirine küstü. Kardeşlik kayboldu, herkes birbirine endişe ve korkuyla bakmaya başladı. Niye ? Biz değilmiyiz bu ülke için şehitler veren? Birbirimizin yarasını saran... Bu ülke bizim... ve Hepimize yeter... Üzülüyor, çok üzülüyorum... Bu cafcaflı asker uğurlamaları, konvoylar çok güzel... Keşke bazıları ırkçılık kokmasa....</div>
çingeneyizhttp://www.blogger.com/profile/15606912751558957320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4047459430430379844.post-51076732531688837942013-12-03T13:30:00.005-08:002013-12-03T13:30:50.873-08:00Başlarken (2) <div style="text-align: justify;">
02/05/2011</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sahaya girdik.</div>
<div style="text-align: justify;">
-Arkadaşlar önce biraz ısının. </div>
<div style="text-align: justify;">
-Hem uzun yıllar top oynamadık...</div>
<div style="text-align: justify;">
-Hem de yaşımız hayli... </div>
<div style="text-align: justify;">
-Sakatlanmayalım... dedim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tempo ile ısınma turları attık... Birkaç turdan sonra</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
-Haydi başlıyoruz...</div>
<a name='more'></a><br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Maç başladı.. Orta sada Aridinle ikili mücadelede top önümde kaldı. Sürdüm. Sağ ayağımla kaleye şutladım. Kaleciden dönen top önümde kaldı. Topu sola aldım sol ayakla ikinci şutu attım. Auta giden topa bakmadan orta sahaya doğru koşmaya başladım. Kalecinin el degajına döndüğüm anda arkada kalan sol ayak topuğumdan TOOÇHHK! gibi bir sesle çöktüm. Kim vurdu diye arkama baktım cevremde kimse yoktu. Olduğum yere oturdum. Sahada herkes sesi duymuştu. Başıma toplandılar.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
-Ne Oldu?.. </div>
<div style="text-align: justify;">
-Nasılsın?...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ahmet hoca ayağıma baktı </div>
<div style="text-align: justify;">
-Burkuldu galiba dedi. Ayağının üstüne sakın basma!...</div>
<div style="text-align: justify;">
-Hastaneye götürelim... dediler.</div>
<div style="text-align: justify;">
-Gerek yok... dedim</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ağrım yoktu ama ayağıma basamıyordum.Zaten pek çok defa ayağım burkulmuş kendi kendine iyileşmişti. Arkadaşların yardımı ile saha kenarına geldim, kalenin yanında uzandım.</div>
<div style="text-align: justify;">
-Siz devam edin... dedim. Ramazandayız, çok susayacağız diye sahaya getirdiğimiz buzlu su şişelerini ayağıma koydum. Yaramı soğutmaya çalışırken oyunu izlemeye başladım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Güzel bir maç oluyordu. Ahmet Hoca iyi koşuyor, Faruk dayım çok iyi. Ali takımı toparlıyor dişe diş bir oyun oynanıyordu. Ah!... Ben de oynasaydım diye iç geçirdim... Ali Erdoğan'ın önüne bir pas attı. 140 kiloluk Erdoğan hızlanarak topu yakalamaya koşuyordu. Bedenine göre forma olmadığından üstü çıplak oynuyordu. Koşarken göbek ve göğsü dalga gibi sallanıyordu... Aman Allahım!... Freni boşalmış Tır gibi üzerime doğru geliyordu. "Kaç!... Metin" derken güüüümm diye sesle yere düştü... Erdoğan sanırım 4 şiddetinde depreme sebep olmuştu!... Kahkahalar arasında kalktı, oyuna devam dedi. Neşeli ve zevkli maçın sonunda hep beraber geri döndük. Beni Erdinç'in arabasına aldılar. "Hastaneye gidelim mi?" teklifine "Sabah tanıdık bir doktora gösteririm, daha iyi olur." şeklinde yanıt verdim. Evde hanımın, anamın "Niye gittin? Sakatladın kendini... Bu yaşta top mu olur?" sızlanmaları arasında bir ağrı kesici alarak uzandım. Uyudum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sabah erken kalktım. Erken gidelim erken gelelim dedim. O gün kız kardeşim Almanyaya dönüş yapıyordu. "Erken dönelim de onları yolcu ederiz." dedim hanıma. Doktora gösterir sardırır ağrı kesiciyle erkenden döneriz diye düşünüyordum. Ayağımda ağrı yoktu. Hastaneye geldik. Tanıdık doktorlardan Adem Bey izindeymiş. Ali Kemal Bey'e muayene oldum. Ayak filmimi inceledi, baş parmağımı çekti.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
-Aşil tendom bağların koptu ,</div>
<div style="text-align: justify;">
-Acil ameliyat olman gerekiyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
-Ben MR'ını istiyorum, </div>
<div style="text-align: justify;">
-Acilde seni Hasan Bey Ameliyat edecek ben şimdi onu arıyorum dedi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Şok olmuştum basit bir burkulma diye düşündüğüm yaralanmam çok ciddiydi... MR'ımı alıp Hasan Bey'in yanına gittim. Artık cidiyeti anladığımdan Tekerli araba kullanıyordum. Hasan bey ayağımı geçici alçıya aldı. Ameliyatın Salı günü yapılacağını üzerine basmamamı, Pazartesi günü gelmemi ve hastaneye yatmamı söyledi. Ağrı kesici vererek beni eve gönderdi. Eve geldim. Kızkardeşim bizi beklemiş bizim işimiz uzun sürünce zorunlu yola çıkmışlardı. Görüşememiştik...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kanepeye uzandım. Duyan bütün dostlar büyük küçük herkez eve ziyarete geldi. Ev tıklım tıklımdı gecenin geç saatlerine kadar. Hoş, benim 6, hanımın 4 kızkardeşi ve yeğenlerle yeteri kadar kalabalıktık... İnsanın çok hoşuna gidiyor bu ilgi. Sevildiğini hissediyorsun. Sevilmek ne güzel Allahım...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hastanede yatağımda uzanıyordum. Saat 11'de ameliyat olacaktım. Hemşire hanım geldi. Yeşil bir önlük ve bonemi taktı. Kolumdan damar yolunu açtı. İğne yaparken</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
-Korkuyor musun?</div>
<div style="text-align: justify;">
-Korkma... yarım saatte çıkarsın, dedi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İki kişi sedyeye aldılar, sürmeye başladılar. Açılan, çarpan kapılardan, koridorlardan gecerek ameliyathaneye geldik. Masaya yatırdılar beni. Koluma serum taktılar. Hasan Bey geldi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
-Metin Bey... "Korkma korkacak bir şey yok... Yarım saatlik bir operasyon olacak. Lokal anestezi ile seni uyutmadan ameliyat edeceğiz, daha çabuk yemeye içmeye başlarsın." dedi.</div>
<div style="text-align: justify;">
Oturttular ve belimden iğne yaptılar, masaya uzattılar. Ayaklarıma doğru bir sıcaklık yayıldığını hissettim. Görevlinin ayağını kaldır demesiyle ayağımı kaldırmak istedim. Ayağım hissisleşmişti, sanki yoktu. Yüzstü yatırdılar ve başladılar... Sadece ameliyat makinelerini görebiliyordum. Arkadan bistüri bıcak gibi sesleri duyuyor, ancak hiç bir şey hissetmiyordum. Oda çok soğuktu...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ya ölürsem diye düşündüm... Allahım ben iyi bir insanım, ama çok iyi bir mümin miyim, bilemiyorum. İnancım tam olsa da ibadetlerim çok düzgün değildi. Yarabbi beni bağışla, beni koru diye içimden yalvardım inşallah bir şey olmaz diye düşünürken.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
-Geçmiş olsun Metin Bey... 3 saat bir şey yemeyecek içmeyeceksin...</div>
<div style="text-align: justify;">
Doktor odadan çıkarken görevliler ayağımı alçılıyorlardı... Sedye üzerinde yine dar koridorlar ve çarpan kapılardan gecerek odama getirdiler. Eşim, babam, kızım beni bekliyorlardı. Beni öptüler, sarıldılar. Babam hala kızgındı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
-Ne işin var senin topla, diye bağırdı. Babam hep böyleydi... Hep bağırır, kızar ama bizi çok severdi. Her zaman yanımızdaydı. Canım babam...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
On onbeş güne kada kalkar gezer işime devam ederim diye düşünüyordum. Balık sezonu hazırlıkları ve ihale hazırlıkları... Beni yoğun bir iş temposu bekliyordu. Çalışmak bana keyif veriyordu. Maaşımı aldığımda bu benim hakkım diye düşünüyor işimi doğru ve zamanında yaptığım, işten kaçmadığım için mutluluk hissediyordum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ayaklarımı hissetmeye başlamıştım. Dr Hasan Bey içeri girdi. Ayağıma baktı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
-Yarım saat sonra yiyip icebilirsin, dedi.</div>
<div style="text-align: justify;">
-Hocam alçılar ne zaman alınacak, ne zaman yürüyebilirim, dedim.</div>
<div style="text-align: justify;">
-Metin Bey önemli bir operasyon geçirdin. 3 ay ayağın alçıda kalacak, 3-4 ay çalışamazsın. kendine dikkat et. Yere basmayacak, ayağını yüksek tutacaksın. Geçmiş olsun, dedi ve cıktı. </div>
<div style="text-align: justify;">
Eyvah! ne geldi başıma?. Benim gibi gezmeyi dolaşmayı çok seven, evde bir saat oturamayan adam, 3 ay evde nasıl kalacaktı? Bu 3 ay bitmez dedim kendime...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Eve geldim. Kanepeye uzandım. Ayağımı yastıkla yükseltim. Artık televizyonun kumandası arkadaşım olacaktı... Sağ olsunlar dostlar, arkadaşlar... Biliyorum hiç yanlız bırakmayacaklar beni ama yine de 3 ay çok uzun bir zaman. Bu zaman nasıl geçer bilemiyorum...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yazmalıyım, diye düşündüm... Anılarımı, yaşadıklarımı, gördüklerimi, çevremi ve arkadaşlarımı yazmalıyım... Güzel de olurdu. Anılarım olmayacak tesadüfler ve gelişmelerle doluydu, Hem hayatımı anlatırken çevrem ve dostlarımı da hatırlamış olurum... Birkaç anımı paylaştığım dostlarım da bunları yaz diye ısrar etmişlerdi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Evet yazacağım... Bu sıkıntılı günlerim için güzel bir uğraş olacaktı.. Bunu fırsat olarak değerlendirmeliyim... </div>
çingeneyizhttp://www.blogger.com/profile/15606912751558957320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4047459430430379844.post-47127675161607154652013-12-03T13:30:00.001-08:002013-12-03T13:30:19.074-08:00Başlarken (1) <div style="text-align: justify;">
30/03/2011</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ramazanın 10. günü... Hava çok sıcak... Kahvehanenin denize bakan balkonunda Ali ile havadan sudan konuşuyor, serinlemeye çalışıyoruz.</div>
<a name='more'></a><br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Mahallemizde, herkesin oruçlu olması ve hiçbir içecek satılmamasına rağmen kahvehaneler ikindiden sonra açılırdı. Cemaatin bir kısmı caminin bahçesine bir kısmı bu balkona gelir, muhabbete devam edilirdi. Hatta Kış ramazanların da Kahveci bir şey satmamasına rahmen gelip oturanlar için kahvehaneyi açık tutar sobasını gürül gürül yakar, Muhabbet sobanın çevresinde devam ederdi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Burası Ali'nin babasının kahvesiydi. Bayraktar Yusuf Ağbi....Allah rahmet eylesin. Yusuf Abi hanımı Pembule ile bu balkonda sesli sesli bir Muhabbete başlarlar. Tamamen Çingenece konuşurlardı. Bizler tatlı tatlı onları izlerdik. Bize İngilizce Fransızca gibi gelir, dilin akıcılığına imrenirdik.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Babam Çingeneceyi çok iyi bilmesine rahmen evimizde Çingenece konuşmazdı. Çingeneceyi öğrenmemizi istemezdi. Bizlerin ancak asimile olursak toplum tarafından kabul edilebileceğimizi düşünüyor, Bu yüzden Çingene olarak görüntülenmekten mümkün olduğunca saklanmaya çalışıyorlardı . Nafile bir caba olsa bile...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sırtıma bir el dokundu...</div>
<div style="text-align: justify;">
-Metin Ağabey bu akşam sizinle bir maç yapalım mı?</div>
<div style="text-align: justify;">
-Bize bir takım çıkar, Müzisyenler takımına... Ben, Yusuf, Aridin, Ömer,... bizim takım...</div>
<div style="text-align: justify;">
-Maksat eğlenmek... dedi, Erdinç.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Erdinç... Dünürümün oğlu... 35 yaşlarında iri yarı yapıda... Klarnet ustası... </div>
<div style="text-align: justify;">
-Oğlum biz sizinle oynayamayız ki!.</div>
<div style="text-align: justify;">
-Bizim takım, hepsi 50 nin üzerinde!...</div>
<div style="text-align: justify;">
-Ramazan, ramazan bizim canımızı çıkarırsınız!... derken Ali ye baktım. </div>
<div style="text-align: justify;">
Ali Almanyadan izine gelmiş çocukluk arkadaşlarımdan; iri, boylu ve futbolu iyi biliyordu.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ali, -Oynayalım dedi. Aridin'le oynamak güzel olacak! -Tamam size bir takım yaparız ama çok gençler almayın da maç biraz dengeli olsun...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Teravih'den sonra camiden çıkan insan selinde takım arkadaşlarımı arıyor, gördüklerime sesleniyordum. İmam Ahmet Hoca da oynamak istiyordu. Ben, Erdoğan, Ali, Faruk dayım, Berkan ve Ahmet Hoca'dan oluşan takımımız hazırlanmaya gittik. Saha yakındı, giyinerek gidecektik. Eve geldim orjinal Galatasaray formamı giydim altına sarı sort. Torunların spor ayakkabısını da giydim... Boy aynasına baktım... Üfff.. Formalar çok yakışmıştı. Yok!... Yok!... Daha çok gencim!</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hanımın "Bu yaştan sonra ne yapacan topu? Gel çay içelim... Yaşlandın artık... 50 yaşında topmu olur?" mırmıntıları içinde evden dışarı çıktım... Hep beraber sahaya yürümeye başladık. Kaç yıldır top oynamamıştık. Takım olarak birbirimizin haline bakıyor gülüyorduk.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Faruk dayım, beyaz sakalları 10 numaralı forması ile 59 yaşında genç golcümüz... -Goller senden dayı! Erdoğan 58 yaşında 140 kiloluk bir dev... Ahmet hoca 60 yaşında... Takım süperdi! Çok gülecektik!</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ahmet hoca camimize 5 yıl önce Havza'dan atanmıştı. Gelirken çok tedirgin olduğunu, Çingeneler hakkında bir sürü olumsuz yorumlar dinlediğini ancak bizi ve mahallemizi tanıdıkca çok sevdiğini ve beğendiğini itiraf ediyordu, yıllar sonra... Cami cemaatımız çok kalabalıktı, Ahmet hoca camimizde 2 yılı aşkın bir süre imamlık yaptıktan sonra emekli oldu . Ben bu mahalleden, bu dostlarımdan ayrılmam dedi. mahalle yanında ev satın aldı, günlerini bizlerle yaşamaya başladı . Kuran- Kerim i çok iyi okuyan, kıraatı çok güzel olan Ahmet hocamız mahallede 30 kişiye Kuran okumayı öğretmişti. Ona minnettardık ve çok seviyorduk. Şimdi yıllık izine ayrılan cami imamının yerine gönüllü imamlık yapıyordu Ramazan boyunca.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Devam Edecek</div>
çingeneyizhttp://www.blogger.com/profile/15606912751558957320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4047459430430379844.post-71425088965380736072013-12-03T13:29:00.006-08:002013-12-03T13:29:55.706-08:00Selanikspor <div style="text-align: justify;">
24/02/2011</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Teneke Mahallesi'nin arkasındaki geniş çimenlik doğal futbol alanıydı. Gazete dağıtımından, ayakkabı boyacılığından dönen gençler öğleden sonra burada iddialı futbol maçları yaparlardı. En büyük keyifleri buydu. Her gün maç yapınca tabi ki futbolları ilerliyor, daha güzel oynamaya başlıyorlardı. Şehrin diğer mahalleleriyle özel maçlar yapılıyor, maçlar çok seyirci çekiyordu.</div>
<a name='more'></a><br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
O yıllarda Samsun'da resmi olarak Samsunspor, Yolspor, Demirspor, Fenerspor takımları ve profesyonel kurum takımları vardı. Bu takımlar bizimle maç etmek için sıraya girerlerdi. Çayırlıktaki maçlarda mahalle tam kadro seyirci olarak bulunurdu. Bizim çocuklar Atletten formalar ve kara lastik ayakkabılarla oynarken gacoların pırıl pırıl formaları kramponları vardı. Yine de çok koşarak, mücadele ederek çoğu zaman onları yenerdik. Samsun'da düzenlenen turnuvalarda mutlaka bizim de olmamız istenirdi. Bizden katılım parası bile istemezdiler. Yeter ki katılalım. Çünkü bizim katılmamız turnuvanın ilgisini, seyircisini çok çok artırıyordu.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Biz her turnuvada favori idik. Her maçımız final tadında geçer, rakip takımlar bize karşı ayrı bir hırs ve ayrı bir sertlikle oynarlardı. Bizi yenmek sanki milli bir meseleydi. Bizi yenen milli oluyordu. Bu çoğu zaman tartışmaları ve kavgaları beraberinde getiriyordu. Eğer Kumluk'ta, Koren'de Fuar'da oynuyorsak bizim çocukları döverlerdi. Sonra iş tatlıya bağlanırdı. Canım olur muydu?... Olmayacak çulsuz çingeneler Samsun'un elit takımlarını mı yenecekti? Yenemezdi. Yenmemeliydi. Gerekiyorsa dövüleceklerdi...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Maçlarımız büyük ilgi çekiyordu. Futbolu bilen seyirciler imrenerek bizim maçları seyrediyor sabırsızlıkla maçlarımızı bekliyorlardı. Hırslı, mücadeleci, estetik oyunumuz ve esmer tenimiz nedeniyle Samsun bize Brezilya diye tezahurat yapıyordu. Biz de Brezilyayı benimsemiş hepimiz Brezilya fanatiği olmuştuk.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Koren'de oynanan bir turnuva maçında son dakikalarda golümüzü atan Pele Aydın'a seyircilerin ve futbolcuların saldırmasıyla başlayan kavgada biz küçük çocuklar eve doğru kaçmaya başladık. Bizi korumak için karşılık veren Kaptanımız Deli Yaşar'ın kolu kırılmış, Koçali'nin başı yarılmış, bütün takım mahalleye sakat dönmüştü. Bizler futbol oynamayı seviyorduk. Yediden yetmişe çayırlıkta top oynuyorduk. Pele Aydın daha sonra profesyonel olmuş; Samsunspor da, Tokatspor da, Rizesporda forma giymiş ve para da kazanmıştı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
1984'de Samsun'da mahalle takımları resmi kulüp olmak için müracaat ediyorlardı. Mahallede de bir telaş vardı. Samsun'da gazete dağıtan Fikret GÖKÇEN yanına, Koçali, Kerim, Şuşut ve Ramazan'ı alarak spor kulübü kurmaya karar vermişti. Kulübün adı Selanikspor olacak dediler. -Metin sen belgeleri hazırlayabilir misin, diye sormak için eve geldiler. Oturduk konuştuk. İyi olurdu. Rengi ne olsun? Sarı-Yeşil. Çünkü iyi futbol oynuyorduk. Esmer tenimizle Samsun'da bize Brezilyalı diyorlardı. Brezilyanın renklerini kullanacaktık. Arma için, Fikret Atatürkün doğduğu Selanik'teki evi önerdi. Nasıl, nerden geldiyse aklına güzel fikirdi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ertesi gün Beden Terbiyesi İl Müdürlüğü'ne gittik . Matbu evrak ve belgeleri aldık. Hazırladım. Arma için resim seçtik, arma olarak düzenleyip formlara geçtik. Bir hafta sonra dernek kurulmuş evraklarımız Ankaraya Futbol Federasyonuna gönderilmişti.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Lige katılacaktık. Hazırlanmalıydık. Mahalleden para toplandı. Formalar, ayakkabılar satın alındı. Takımın başına Pele Aydın getirildi .Herşey amatörceydi. Futbol oynamasını biliyorduk, ama ofsayt kurallarını ilk defa uygulayacaktık. Mahalle bu işe sevdalanmıştı. Kısa zamanda eksikler tamamlandı, herkesin olmasa bile çoğunun kranponu vardı. Ve lig başladı. Maçlar Yeni Samsun Stadı yanındaki amatör sahalarda oynanıyordu. Güçlüydük, kum saha bizim için avantajdı. Ancak esas avantaj sahaların mahallenin yakınında olmasıydı. Korkmadan oynayabiliyorduk.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Daha sonraki yıllarda Rahmetli Belediye Başkanı Muzaffer ÖNDER'in katkılarıyla takımımız malzeme yardımları almaya başladı. Artık güzel formalar, eşortmanlar, kranponlar kullanmaya başlamıştık. Amatör ligde başarılı maçlar ve şampiyonluklar yaşadık. Ancak gazete dağıtıcılığı işinin bitmesiyle birlikte gençlerin akşama kadar pazar pazar gezerek çalışmaya başlamaları, kereste hamallığının yaygınlaşması ve erken evlilikler takımın gelişmesini engelleyen sebepler oldular. O yıllarda Samsun'da kurulan mahalle takımlarının pek çoğu kapanmak zorunda kaldı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Biz Selanikspor'u devam ettirmeye kararlıyız. </div>
çingeneyizhttp://www.blogger.com/profile/15606912751558957320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4047459430430379844.post-62699373216392922562013-12-03T13:29:00.003-08:002013-12-03T13:29:31.770-08:00Yavuz Selim Yardımlaşma Derneği (4) <div style="text-align: justify;">
16/02/2011</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kurban bayramında kurban kesenlerin kurban derisi yardımlarını kabul ettik. Satarak parasını dernek hesabına yatırdık. Bütçemizi kuvvetlendirdik. Dernek olarak üç adet yangın söndürme cihazı aldık. Mahallenin her bir köşesine koyduk. Olası yangınlarda ilk müdahale yapılabilsin istedik. Bu tedbirler üç dört yangının büyümeden söndürülmesini sağladı. Yangın tüplerini hep dolu bulundurduk, bulunduruyoruz.</div>
<a name='more'></a><br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Mahallede yaşayan insanların basit rahatsızlıklar için bile hastaneye gitmek için iki araç değiştirmesi gerekiyordu. İlaç yazdırmak, iğne yaptırmak sorun oluyordu. Sağlık Müdürümüzü ziyaret ederek bir sağlik ocağı ihtiyacımız olduğunu belirttik. Yer gösterirseniz ekip hazırlarım teyidini aldıktan sonra belediye başkanımızı ziyaret ettik, uygun bir alan ve bina talebimizi ilettik. Mahalle yanındaki hayvan borsasının üst kısmındaki büroların üst katını önerdik. İnceleyelim teyidini aldık. Bir kaç ay sonra oyalandığımızı hissettik. Milletvekilimiz Mehmet Çebi'ye durumu anlattık. -Çocuklar size söz veriyorum, dedi. İki yıl içinde mahallemizin hemen yanında sağlık ocağımız oldu. Çok faydasını gördük. Bina sağlıksız olduğu gerekçesiyle belediye tarafından 2003 de yıkıldı. Sağlık ocağı birkaç yıl kiralanan özel bir binada hizmet verdikten sonra Samsun'da Aile Hekimliği uygulamasının başlamasıyla birlikte sağlık evine dönüştürüldü.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir aile kardeşleri için evlenme düğünü yapacaktı. Bizden para talebinde bulunmuştu. Bu yardımı yapmayalım diye şer koymamıza rahmen adam gelip -Borç verin, ben aydan aya öderim, deyince verme kararı aldık. Gariban bir kardeşimizdi. Ancak düğünü öyle bir yaptı ki öyle şaşalıydı ki bizler şaşırdık... Sıra ödemeye gelince ilk ay geldi bir taksitini ödedi. Sonraki ay su borcum var, daha sonra hastayım, vs... o para geri dönmedi. Kulağımıza gelen laflar canımızı sıkıyordu. Derneğimizi üç yıl sonra birkaç densizin yüzünden kapatmak zorunda kaldık. Kimseden karşılık beklemiyorduk. Ama ''Enayiler'' lafını da çekemezdik...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yıllar geçti. 2010. Başlattığımız sünnet şölenleri Belediyeler tarafından halen sürdürülmekte, Ramazan erzak yardımları belediyeler için bir yol açmış, uygulama devam ediyor. Yeşil kart uygulamasıyla sağlık konusunda rahatlayan yoksul hastalarımıza destek ziyaretlerimiz ve ikramlarımız yine devam etmektedir. Cenaze evine ziyaretler ve ikramlar sürdürülmektedir.</div>
<div style="text-align: justify;">
Biz kardeşiz, akrabayız, acımızda tatlımızda yanyanayız. Biz rahmetli Koçali ve Amo dedesiz de olsak yardım etmeye devam edeceğiz. Biz mahallemizi seviyoruz....</div>
çingeneyizhttp://www.blogger.com/profile/15606912751558957320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4047459430430379844.post-23817480785810330712013-12-03T13:29:00.001-08:002013-12-03T13:29:07.728-08:00Yavuz Selim Yardımlaşma Derneği (3)<div style="text-align: justify;">
13/01/2011</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dernek faaliyetlerini geliştirmek istiyorduk. Sünnet şöleni yapabilir miyiz diye tartıştık. Her çocuk için zengin olsun, fakir olsun düğün yapılıyordu mahallede. Zengin düğünleri daha güzel ve kalabalık oluyordu. Yoksulların düğünleri ise daha sönük oluyordu. Ortak bir düğün hem daha güzel olur hem de yoksulun haset kıskançlık duygularını dindirirdi. Evet olabilirdi... Yapabilirdik...</div>
<a name='more'></a><br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İl Sağlık Müdürünü ziyaret ettik. Mahallemizde yaşayan 30-40 cocuğun sünnetini yapmayı düşündüğümüzü söyleyince bize tıbbi malzeme ve sünnetçiyi temin edeceğini ayrıca yapacağımız etkinliğe bizzat katılacağını ve çalışmamızdan dolayı çok sevindiğini belirtti. Sünnet olacak cocukların listesini yaparken Mali durumu iyi olan arkadaşlarımızın da çocuklarını şölende sünnet etmelerini, zengini fakiri ile büyük bir düğün yapmayı önerdik. Dostluklar daha pekişsin istedik. İsteyen zengin aileler birkaç çocuğun giyim masraflarını da karşılayabilir deyince bütün çocukların giyimi tamamlanmış oldu.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Mahallenin orta caddesi şölen yeri olarak hazırlandı. Bir müzisyen grupla az bir bedelle anlaştık. Ses tesisatları ve müzisyenler yerlerine yerleştirildi. Mahallenin tüm müzisyenlerinden şölene katılmalarını ve program yapmalarını istedik. Hepsi severek kabul etti. Sokak şeritler, süsler ve bayraklar ile rengarenk oldu. Boydan boya karyolalar dizildi. Yataklar düzeltildi. Dağıttığımız süslerle karyolalar da süslendi. Her karyolaya bir zengin iki yoksul çocuğun yerleşmesini sağladık. Her şey hazırdı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tam 36 çocuğumuz sünnet olacaktı. Sabah biz hazırlıkları sürdürürken üç grup müzik yapmaya başladı. Fasıllar... Şarkılar... Gümbür gümbür müzik... Tüm mahalle ve Teneke Mahallesi, tüm Romanlar, coluk çocuk oradaydı. Çok büyük bir kalabalıktı. Herkesin sünet olacak cocuklardan muhakkak bir akrabası bulunuyordu. Herkes en güzel elbiseleriyle şölen alanındaydı. Herkes gülüyor, eğleniyor, oynuyordu. Çok oynamak isteyen olduğundan üç oyun alanı yaptık. Herkes katılsın, oynasın istiyorduk.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sünnet çocuklarını Yedi Kamyonetle sünnnet turuna çıkardık. Mahallede bulunan tüm araçlar konvoya katıldı. Mahalleden çıkan konvoy Çiflik Caddesi'nden geçerken Roman havalarıyla gaza geldi, herkes indi. Samsun'un en kalabalık caddesinin ortasında, caddeyi kapatarak tüm Samsunlularla birlikte Roman oynamaya başladık. Muhteşem bir görüntüydü. Polisler geldi. Neşeye katıldılar ve bize katılarak turu tamamladılar. Mahalleye döndüğümüzde kalabalık alana sığmıyordu. Tüm Romanlar buradaydı. Herkez şölene sahip çıkmış neşeyi paylaşıyordu...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Öğleden sonra Sağlık il müdürümüz yanında ekibiyle mahalleye geldi, oyun alanına çekildi. Oynadı, ama kısa kesti. Sünnet başlayacaktı. Cocuklar için boş bir evi düzenlemiştik. Masalar sandalyeler temiz beyaz çarşaflarla hazırlanmıştı. İlk sünneti Aliş oldu, kirveliğini Koçali yaptı. Sünnet olanlar kucakta karyolaya getirilirken aileleri oyun alanına oyuna alınıyordu. Akşam saatlerine kadar sünnet devam etti. Müdür bey erken dönmüştü, ama ekibini bırakmadık. Güzel bir masa güzel bir sofra onlar için hazırlanmıştı.Tertip komitesi olarak oyun alanına girdik, güzel şeyler yapmanın hazzıyla oynadık, güldük, eğlendik. Sazlar gece yarısına kadar sürdü. Kimsenin şölen alanını terketmeye niyeti yoktu. Çocuklar uyumalı diyerek şöleni tamamladık.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Şölen TGRT televizyonundan görüntülü olarak yayınlandı. Ertesi gün çok olumlu tepkiler aldık. Taa... Almanya'dan yaptığımız şöleni televizyondan izleyenler tebrik ediyorlardı. Artık pek çok aile ertesi yıl yapılacak şöleni bekliyordu... Sünnet şölenini ertesi yıl yine düzenledik. Canik Belediye Başkanı şölenimize çocuklara birer kol saati ve oyuncaklar alarak destek verdi. Aynı coşku ve neşeyi tekrar yaşadık....</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
O yıldan sonra sünnet şölenlerini belediyeler düzenlemeye başladılar. Tüm beldeyi kapsayan ve mahalleden uzakta yapılan şölenler çok daha fazla paralar harcanmasına rahmen o ilgiyi toplayamadı.</div>
çingeneyizhttp://www.blogger.com/profile/15606912751558957320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4047459430430379844.post-46442806373974465652013-12-03T13:28:00.003-08:002013-12-03T13:28:40.610-08:00Yavuz Selim Yardımlaşma Derneği (2) <div style="text-align: justify;">
16/12/2010</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Derneğimiz faaliyetlerine devam ediyordu. Bütçemiz bizim her ay verdiğimiz paralardan oluşuyor, dernek çalışmalarına yeterli geliyordu. Başka çalışmalar da yapabilir miyiz diye düşünüp tartıştık.</div>
<a name='more'></a><br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ramazan öncesiydi ve Şehirde bir esnaf dostumuz yiyecek yardımı yapmak istiyordu. Bizde bir şeyler katar, fakir fukaraya erzak dağıtabilirdik. TMO da pirinç piyasa fiyatının üçte birine satılıyor, ancak ikişer kilo veriliyordu. Dernek yönetimi olarak TMO yönetimini ziyaret ettik. Resmi yazıyla 5-6 cuval pirinç alabileceğimizi öğrendik. Ramazandı ve hepimizin pirinç ihtiyacı vardı. Altı cuval pirinç satın aldık. Bir cuvalını derneğe bağışlayarak beş cuvalını paylaşarak evimiz için satın aldık. Hem ucuza evimize pirinç almış, hem de ramazan erzaklarına 50 kilo pirinç katmıştık. Bu çalışmayı duyan Amo Dede amcamız bakkalından birer litrelik 20 sıvı yağı derneğe bağışladı. Erzakları ölçtük, tarttık, torbalara yerleştirdik. Sıra hak sahiplerini belirlemeye gelmişti.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Elimizde kağıt kalem mahallenin en yoksulundan başlayarak liste yapmaya başladık. A..., B..., ...., Çororo Memet dediğimizde Başkan Yusuf, -Onu yazmayın,.ben ona kendim erzak alıp veririm, dedi. Hepimiz şaşırdık. Cororo Memet Yusuf'un eniştesiydi ve mahallenin en yoksullarındandı. Yusuf da zengin sayılmazdı. Hepimizden daha fazla ihtiyaç sahibiydi... Bu davranış bizi isim önerirken iki kere düşünmeye sevk etti. Kendimizin ikna olduğu listeye göre gece karanlığında erzakları ev ev dağıttık. Çoğu paketi Teneke Mahallesi'ne ayırdık. O gece yatarken hepimiz çok huzurluyduk...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ertesi gün akşamı iş dönüşünde evde anamın hışmı ile karşılaştım. -Niye A...'ya, Z...'ye erzak vermediniz, bak kadınlar size beddua ediyorlar, dedi. -Yahu... Anacığım herkeze veremezdik ki.. Sonra biz bunları kendi paramızla aldık, beddua etmeye hakları yok ki? -İyi de oğlum elalem konuşuyor...-Konuşan konuşsun anam, biz doğruyu yapıyoruz, güzel şeyler yapıyoruz...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bütçemizi artırabilirmiyiz diye düşündük. Mahalle içinde bir piyango çekilişi yapalım dedik. Bin bilet satsak bir milyon toplarız. Yedi yüzünü hediye olarak dağıtırız üç yüzü derneğe kalır. Bu arada unutulmaya başlayan Hıdrellez eğlencelerini de gündeme getiririz. Tartıştık hepimizin hoşuna gitti. Çalışmalara başladık. Biletlerimizi bastırdık. Satışa sunduk. Hep beraber hediyeleri seçmek ve satın almak için kılı kırk yardık. Çeyrek lira, beş litrelik sıvı yağ, havlular, tencereler, çoraplar, çemberler, kumaş, basma, gibi çok sayıda olmasına özen göstererek hediyeleri seçtik. Bilet satışları iyi gidiyordu. Biz zaten kara vermiştik. Kalan biletleri bizler satın alacaktık. Ancak hepsini bitirdik. Çekilişi Hıdrellezde yapacaktık.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Orta mahalleye sazları ve ses çihazlarını yerleştirdik. Temeli atılmış bir evin üstünü çekiliş ve şov alanı belirledik. Gençler müzikle oynamaya eğlenmeye başladılar. Yoğurtta para bulma yarışına başladık. Teneke mahallesi, Yavuz Selim Mahallesi, herkes alandaydı... Melek Mamut Amca ben yarışacağım dedi. Üç tepside üç yarışmacı parayı bulmak için yüzlerini yoğurdun içine daldırdı. Herkez kahkahalara boğuluyordu. Mahmut Ağabey ağzında para başını kaldırdı. Mikrofonu uzattık. Yoğurt içindeki yüzüyle -EN BÜYÜK FENERBAHÇE!... diye bağırdı. Herkez kahkahalara boğuldu...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Güzel ve neşeli bir gündü. Her bir çekilişi farklı kişilere yaptırdık. Kazananlar sevinirken kaybedenler hiç üzülmedi. Amorti olarak çorap dağıttık. Hem güldük,oynadık,güldük, Güzel bir gün yaşadık. Tatlı yorgunluğumuz bize farklı fikirler verdi...</div>
çingeneyizhttp://www.blogger.com/profile/15606912751558957320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4047459430430379844.post-37282206678465437652013-12-03T13:28:00.001-08:002013-12-03T13:28:14.795-08:00Okulun İlk Günü <div style="text-align: justify;">
08/12/2010</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Anam yüzümü sildi. Siyah önlük ve beyaz yakalıkla, kollarımdan kavrayarak bir baktı. Gözleri parlıyordu. Okula başlıyordum. Dördü kız olan beş cocuğunun en büyüğü; oğlu okula başlıyordu. Kucakladı beni. Bütün umudu bendim. O ardımdan bakarken evden çıktım. Evin avlusu ana baba günüydü. Sanki bütün mahalle oradaydı. Büyük çocuklar avlumuzda satılan simit ve saleplerini yerken ilk başlayanlar heyecan ve korku içindeydiler. Ağlayanlar okuldan korkanlar büyük gürültü oluşturuyordu. Korkmamak elde değildi. Ağbiler anlatıyordu... öğretmen kızılcık sopasıyla vuruyor... kocaman iğneyle aşı yapıyorlardı... Bütün bunlar okul korkusu yaratıyordu minik yüreğimizde. Zaten mahallede 3. sınıftan sonra okula devam eden pek nadirdi. Okulu bırakan cocukların anaları , "Okumayı öğrendi ya... Askerde mektubunu yazsın yeter..." diyerek teselli oluyordu. Kimsede çocuklarının okuyup doktor öğretmen olması ümidi yoktu... Olmazdı... olamazdı...</div>
<a name='more'></a><br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
-Ana ben arkadaşlarımla gidiyorum, dedim anama el sallayarak. Arkadaşlarımla koşarak çimenliğe geçtik. Mahallenin arkasıydı. At yarışlarının yapıldığı teyyare meydanı olarak kullanılmış çok geniş bir çimenlikti. Hidrellezde bütün Samsun buraya gelir piknik yapardı. Alan tel ile çevrilmişti. Pala dediğimiz ve çok korktuğumuz bir bekçi tarafından korunuyordu. Çimenliğin kenarından okula doğru yürüyor, koşuyor, koşuyorduk. Heyecanlıydık. Okulumuz yeni açılan bir okuldu. Öğretmenlerin nezaretinde toplandığımız bahçede sınıflara ayrıldık. Mahalleden dokuz arkadaşımla aynı sınıftaydık. Birbirimizle olan samimiyetimiz diğer öğrencilerin dikkatini çekiyor, bize biraz korkarak bakıyorlardı. Kimbilir bizim hakkımızda neler düşünüyorlardı. Bahçede Yalnız gördüklerinde hemen Çingene diyerek öfkelerini kusuyorlardı. Çok eziliyor ve üzülüyorduk.Bu yüzden hep beraber gezmeye çalışıyor ve sık sık kavgalara tutuşuyorduk.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Okul yeni olduğundan öğretmen açığı bulunuyordu. Bizim öğretmenimiz yoktu. Beşinci sınıftan bir öğrenci sınıfta öğretmenlik yapmaya çalışıyor; ancak koşturmamızı ve gürültümüzü engelleyebiliyordu.... Okula içinde 20 yapraklı bir defterin olduğu çantayla gidiyordum, 4. ve 5. Sınıflarda okuyan çocukların dolu dolu çantalarına "Ne zaman benim de bu kadar kitabım olacak." diye imrenerek bakıyordum...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Birkaç hafta sonra büyük sel olmuş bir ay gibi okula gidememiştik. Tekrar okula başladığımızda sınıfımıza öğretmen atanmıştı. Biz henüz henüz kalem tutmayı öğrenmeye başlarken ilk karne zamanı yaklaşmıştı. Öğretmenimiz bizi sıkı sıkı çalıştırıyor, diğer sınıflarla aradaki farkı kapatmaya çalışıyordu. Sınıftaki dokuz Çingene arkadaş en arkada yanyana oturuyorduk. Bir gün öğretmenimiz -Kim adını soyadını yazacak, çalışkanlar grubuna girecek, dedi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Önümüzdeki sırada oturan Ali tahtaya kalktı. Ali AK yazdı ve aferin aldı, çalışkanlar grubuna girdi. Ben de çalışkan olmak istiyordum... Öff!!!! Benim adım soyadım ne kadar uzun dedim kendime. M-e-t-i-n Ö-Z-B-A-S-K-I-C-I. Ne gerek vardı bu kadar uzun isim koymaya... Ne olursa olsun çalışkanlar grubuna girmeliydim. O akşam yaza yaza adımı yazmayı öğrendim. Sabah sınıfa girer girmez: -Ben adımı yazıyorum öğretmenim, dedim. Yazdım ve öğretmen beni arkadaşlarımın yanından kaldırdı. Önsıralardan birine oturttu. Yeni sıra arkadaşlarım bana iyi davranmasına rağmen rahat değildim. İlk tenefüste eski sırama, mahalle arkadaşlarımın yanına geçtim. Öğretmen biraz da kızarak tekrar beni yeni yerime aldı. Öğretmenin ilgisi hoşuma gitmişti, çalışkanlar sırasında oturmak da keyif veriyordu... Mahallede bütün komşuların ve akrabaların çok zeki olduğumu, bu celimsiz pısırık cocuğun doktor olacağını söylemesi bana haz veriyor ve ben daha çalışkan olmaya gayret ediyordum.</div>
<div style="text-align: justify;">
Bir gün ders arasında Dayımın oğlu Raci eliyle sıraya vuruyor, ramazan davulcusu gibi ritm atıyordu. İçeri öğretmenimizin girdiğini farkedemedi bile. -Ne o Çingenelerin davulcusu mu geldi?, dedi öğretmenimiz. Bizler bir anda yüzümüzün kızardığını herkezin bize baktığını hissettik. Dokunsalar ağlayacaktık. Zaten ne zaman sınıfta birinin kalemi silgisi kaybolsa ilk şüpheli biz oluyorduk. Çingene olmak ne kadar zordu. Herkesin bizimle alay etme hakkı vardı sanki. Pek çok Çingene bu duygularla okuldan ve çevreden soğumuş, okuyacam da ne olacak önyargısıyla erkenden okulu bırakmıştı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tenefüste çok üzgündük. Diğer cocukların bakışları daha fazla batmaya başlamıştı sanki... -Biz okuyalım cocuklar dedim. Biz çoğundan akıllıyız. Görmüyor musunuz aptal H...'yi. -O bile bizi beğenmiyor, diyerek onlara güven ve hırs vermeye çalışıyordum. İçimde o ezikliği dışlanmışlığı yaşasam da... Aman cocuklar bir yanlış yapmayalım diyordum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Okuldan çıkarken yollarda bize laf atan çocukları sıkıştırıyor, döverek öfkemizi alıyorduk... Yıllar sonra çok sıkı dost olduğumuz arkadaşlarımızdan biri olan Tuğrul zaman zaman çay sohbetlerinde burnunu nasıl kanattığımızı anlatır durur. Bizi tanıdıkca sevmis ve sıkı dostlarımızdan biri olmuştu... Pek çok dostlarımız gibi....</div>
çingeneyizhttp://www.blogger.com/profile/15606912751558957320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4047459430430379844.post-70701300571806063402013-12-03T13:27:00.005-08:002013-12-03T13:27:51.187-08:00Ben Çingene miyim?<div style="text-align: justify;">
01/12/2010</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kendimi tanımaya başladığım yıllardan beri hep kendime bunu sordum. Ben Çingene miyim!? Çingene mahallesinde yaşıyorum. Anam, babam, dedem, nenem; bütün soyum Çingene. Çok iyi olmasa da Çingenece konuşabilirim. Demek ki Çingeneyim.</div>
<a name='more'></a><br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Benim Gacolardan farkım nedir!? Tenim biraz esmer olsa da, Gacolarda da pek çok esmerler var. Türkçe konuşup, Türkçe yazıyorum. Türkçeyi herkesden daha güzel kullanıyorum. Yoksulum. Fakirim, gecekonduda yaşıyorsam çok istediğimden midir?!!!. Giyim tarzımın, anamın, eşimin uzun eteğinin, şalvarının gül dallı olması çok mu ayıp? Sanki Anadolu'nun köylerinde, kasabalarında döpiyez giyiliyor!!!</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Biz evimizde sokakta çarşıda yüksek sesli konuşuruz. Saklayacak bir şeyimiz olmadığındandır. Neşeliysek, gülüyor, oynuyorsak hiç derdimiz tasamız yok mu sanırlar? En büyük amacımızın evimize ekmek getirebilmek olduğunu, küçük dünyamızda mutlu olduğumuzu, hayattan büyük ikramiye beklemediğimizi, amorti ile mutlu olabildiğimizi niye düşünmezler ki? Hayat hep siyah beyaz değil, bizi niye böyle kabul etmezler ki? Çingeneyim demekten niye utanayım, Çingenece konuşmaktan niye utanayım ki?!!</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bize niye dinsiz, imansız diye bakarlar? Niye bize İslam'ı yakıştırmazlar?!! İslam dininin beynelminel din olduğunu tüm insanlığa indiğini bilmezler mi?!!! İnsanların kardeş olduğunu, üstünlüğün takva da olduğunu bilmezler mi?!! Yoksa, yoksa onlara mı ibadet yapmamızı beklerler?!!! Niye kendilerine bunları sormazlar? Biz Müslümanız. Ve inandığımız için Allah'a kulluk etmeye çalışırız, bizde riya yoktur. Biz tüm insanları severiz, yaradandan ötürü...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Evet ben Çingeneyim.. Mahallenin dışına çıktığımda bana bunu hissettiyorlar. Benimle alay edebilmek için sebep arıyorlar. Bana Çingene demek onlara keyif veriyor. Beni uzak tutmak istiyorlar. Bana her türlü kötü sıfatı yakıştırıyorlar. Bense eziliyor ve yalnızlaşıyorum, daralan bir çemberde hapsoluyorum. Beni tanıyan değerli arkadaşlarımın, dostlarımın bana uzanan elleri ile yaşama tutunuyorum. O kadar çok arkadaşım var ki, diğerlerini azınlık olarak görüyorum...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dedem Babam hep bu dışlanma ve eziklikle yaşadı. Bizim yanımızda Çingenece konuşmaktan kaçındılar. Çingeneceyi öğrenmeyelim istediler. Çingeneceyi öğrenmezsek sanki Çingene olmaktan kurtulacaktık!!! Tütün tarlalarında çalışmaya başladığımız yaşlarda artık bazı kelime ve cümleleri öğrenmemiz gerekiyordu. Çalışma esnasında; kalan süreyi, zamanı, sepette kalan fideyi, hızlanmayı, dinlenmeyi ayarlamak; paylaşmak, uyarmak için Ağanın yanında Çingenece konuşma ihtiyacı hissediliyordu. Pitordo, Muk, Poqani poqani, çar kobor,Tordo, Baro avola, Boşon, Niklo,Tovol, Akati, Ca, Maca, Vakır, Mavakır, Pani an, Çor gabon, Naş gibi sık kullanılan kelimelerle yönlendirilirken Çingeneceyi de öğreniyorduk...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yaşam alanı daracık sokakları ile tek gözlü barakalardan oluşan mahallemizde Çingene olmak bir sorun olmuyordu. Herkez birbirini sever sayardı. . Bazı anlaşmazlıklarda büyükler devreye girer, konu tatlıya bağlanırdı. Mutluyduk. Yoksulluk tek endişemizdi. Mahallemizde Gacolardan farkımız olduğunu hissetmezdik. Ta ki mahalle dışına çıkana kadar...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Mahalle dışında küçüklerin çekingen, ürkek, korkan bakışlarının yanında; büyüklerin alaycı, hakir, aşağılayıcı bakışları bizi şehre yabancı yapıyordu. . Çok rahatsız oluyorduk. Mecbur olmasak mahalleden hiç çıkmayacaktık. Ancak okul hayatı, iş hayatı mahalle dışındaydı. Yoksa bize mahallemizin küçük evleri daracık sokakları yetiyordu!!! Mahallemizde mutluyduk. Okula giderken toplu olarak gidiyorduk çünkü diğer cocukların ürkek ve korkan bakışları yanlız kaldığımızda nefrete ve acımasız hakaretlere dönüşüyordu. Çingene... ile başlayan hakaretler bizi üzüyor ve bizi mahalleye hapsediyordu. Eğitimden kopuyor, gelişemiyorduk.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Çingene olarak hayata atıldığınızda, pek çok itilme ve kakılmaya göğüs germek zorundasınız. Toplumun hoşuna giden güzel bir davranışınız sadece sizi; kötü bir davranışın ise bütün mahallenizi ve Çingeneleri kapsadığını düşünerek yaşamak çok zordur. Bunun içinde toplumda hep iyi ve güçlü olmalısınız. Çingene olarak yaşamak yürek ister... Belki de bu zorluklara göğüs geremeyeceksiniz; kaçacaksınız, mahalenizden dostlarınızdan ayrılacak, sizin Çingene olduğunuzu bilmedikleri mahallelere yerleşecek, Çingeneliğinizi inkar edeceksiniz. Yine de Çingene kelimesinin geçtiği her sohbette içiniz burkulacak, yüzünüz kızaracak ama maalesef kendi insanlarınızı savunamayacaksınız.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hiç Çingene olarak yaşamayı hayal ettiniz mi? Bir deneyiniz. Yeni bir toplumla tanışırken kendinizi çingene olarak tanıtın. Önünüzde yıkılmaz kocaman duvarlar oluştuğunu göreceksiniz. Yaşamadan konuşmak en kolayı. "Niye okumuyorsunuz? Niye okutmuyorsunuz?" diye sormak en kolayı. Yıların getirdiği eziklik ve dışlanmayla oluşan psikolojik ve sosyolojik tranvayı aşmak sanki çok kolaymış gibi... Küçük hedefleri benimsemek zorunda bırakılmış bir insanı çemberin dışına çıkarabilmek maalesef o kadar kolay değil...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
***</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Devletimizin Roman açılımı projesi bizi umutlandırıyor. Başbakanımız bizim gönlümüzü alıyor. Devletimiz yaşadığımız dezavantajları kaldırmak istiyor. Çare bilimsel olmalı. Akademisyenler bizi dinlemeli, psikolojik ve sosyal yapımıza uygun sosyal gelişim politikaları üretmeli, devletimiz bunu uygulamalı ve başarmalıdır.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ben herkesden daha fazla TÜRK'üm. Ülkemi ve milletimi seviyorum. Ülkeme ve insanlarına daha faydalı olmak istiyorum.Tüm vatandaşlık görevlerimi severek yapıyorum. Ben insanım. Ben iyi bir vatandaşım. Ülkemde Çingene olmak beni ancak yüceltir. Çingeneler Allah'ın en çok merhamet ve sevgi bahşettiği insanlardır. Bu kadar itilmeye, dışlanmaya, yalnızlığa rağmen suç odaklarına karşı direnmektedirler... Ve ben onlarla, insanlarımla gurur duyuyorum. Onları seviyorum...</div>
çingeneyizhttp://www.blogger.com/profile/15606912751558957320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4047459430430379844.post-33716842216417515292013-12-03T13:27:00.002-08:002013-12-03T13:27:18.851-08:00Yavuz Selim Yardımlaşma Derneği (1) <div style="text-align: justify;">
01/11/2010</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir derneğimiz olsun istedik... Mahallede; hastası veya cenazesi olan ailelere zaman zaman kahvehanede veya ev ev dolaşarak yardım toplanıyordu. Yardım toplayan kişi veya kişiler bazı dedikodulara mashar oluyor; bu yüzden rahatsız oluyor, çoğu zaman da bu görevden kaçınıyordu. Yine birarada olduğumuz bir sohbette Yusuf "Bir yardımlaşma derneği kuralım mı? Gereken yardımları dernek kanalı ile yaparız. Hem resmi olur, hem de herkes güvenir, destek verir. Hem yardımlar bir sistem içinde olur. Kimsenin de arkasından konuşulmaz, yardım alan da rencide edilmez...Dernek kuruluş işlemlerini ben yürütürüm." dedi.</div>
<a name='more'></a><br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yusuf, Ben, Koçali, Kıvırcık, Faruk, Ali, Turgay, Erdal, Çetom, Ramazan, Necati... Sürekli arkadaşlık yaptığımız, sözümüzün fikrimizin bir olduğu bir arkadaş grubumuz vardı. Bizim desteğimiz bile derneğin faaliyetleri için yeterliydi. Mahallemize karşı sorumluluklarımız vardı. Bir şeyler yapmalıydık. Mahallemizi ve insanlarımızı bütün Samsuna tanıtmalıydık. Derneği kurmaya karar verdik.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Derneğimizin Kuruluşunu tamamladıktan sonra oturduk. Neler yapabileceğimizi tartıştık. Hasta ailelerin tedavi ve ilaç ihtiyaçlarını karşılamak, cenaze evlerine zengin-fakir ayırmadan ikramlarda bulunmak güzel olurdu. Biliyorduk ki mutluluklar paylaştıkça artar, acılar paylaştıkça azalır. Bu çalışma mahallede dostluk ve kardeşliği pekiştirecek diye düşündük. Aramızda topladığımız paralarla ilk bütçemizi oluşturduk.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Derneğimiz Futbol İl Temsilciliğinin düzenlediği yaşlılar futbol turnuvasına katıldı. Karşılaşmalarda seyirci desteğimiz, davul zurnalı tezahuratlar tüm sporseverlerin ilgisini çekiyordu. Maçlarımız her bölgeden seyirci çekiyordu. Turnuvada doktorların kurduğu takım ile maçımıza daha farklı çıktık. Temel amacımız tanışmak ve dostluklar kurmaktı. Gerçekten de iyi dostluklar kurmuştuk. Devlet hastanesi önünde boyacılık yapan Yusuf'un da katkısıyla çok başarılı olduk ve doktorların her maçına seyirci desteği verdik.Turnuvadan sonra da Doktorlar ile özel halı saha futbol maçlarına devam ederek bağları koparmamaya çalıştık. Seyircinin şovu ve ilgisi doktorları da mutlu ediyordu. İlaç alamayan hastalarımızın ilaçlarını doktor dostlarımızın katkısıyla az maliyetle sağlamaya başladık.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Her cenazede çay şeker torbalarıyla cenaze evini ziyaret ediyor, acılarını paylaşıyorduk. Sıcak yemeklerle taziyeye gelenlere ikramlarda bulunuyorduk. Mahallemiz de zengin yoksul ayrımı olmadan cenaze evinde sabahlara kadar defin yapılana dek beklenir, acıya ortak olunurdu. Hasta ziyaretleri yapıyor, ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorduk. Dostlar bugünler içindir düşüncesiyle mutlu oluyorduk.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
O gün Başkan Yusuf'la Mariya ablanın evine elimizde torbalarla hasta ziyaretine gittik. O yedi yaşlarında bir tanecik oğlu uzun zamandır dermansız bir hastalıkla savaşıyordu. Kemik kanseri... Vücudu ilerleyen hastalık nedeniyle hep yara olmuştu. Acılar içinde kıvranırken babası, annesi ve ablaları onunla her dakika ölüyorlardı. Evden çıktığımda çok kötü olmuştum. On gün uykularım kaçtı, huzursuz, neşesiz günler yaşadım. Başkana -Bir daha beni böyle ağır hasta ziyaretlerine alma Yusuf. Ben çok etkilendim hastalandım. Aferin sana. Hiç etkilenmiyorsun, dedim. -Bak Metin, dedi. -Biliyor musun, ben niye her hastaya yardım etmeye çalışıyorum, diye sordu ve anlatmaya başladı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
"Teneke mahallesi'nden Yavuz Selim Mahallesi'ne gelen ilk beş haneden biri bizdik. Ben üçüncü sınıftan sonra okulu bırakmıştım. Küçük evimizde altı ay yaşayamadan anam hastalandı. Babam onu devlet hastanesine getirdi... Babam doktorun ne dediğini bile anlayamadan anamın ilaçlarını alarak eve getirdi. İki üç ay anam hasta yattı. Aynı ilaçları kullandık. Anamı kurtaramadık. Bize yol gösterecek yardım edecek kimse yoktu. Kimse devlet hastanesinden iyi yer bilmiyordu ki? Ana acısı çok kötü hele bir şey yapamamak hepsinden kötü... Küçük boyacı sandığımla Sağlık Müdürlüğü'nün önünde ayakkabı boyuyordum. Doktorlar, müdürler, şefler ayakkabılarını boyatırken onlarla konuşuyor; tanımaya çalışıyordum. 12 yaşlarındaki cocuğun soruları hoşlarına gidiyor, sıkılmadan cevaplıyorlardı. Geçen zaman içinde beni çok sevdiler. Beni sordular. Anamın ölümünü anlattım, "Keşke biz bir görebilseydik." dediklerinde içimde fırtınalar koptu. Keşke keşke, o zamanlar sizleri tanıyor olabilseydim diye hayıflandım. Oraya bütün doktorlar geliyordu. Zaman zaman ücret almak istemiyordum. Bu onların daha hoşuna gidiyor. Bana daha fazla ilgi gösteriyorlardı. Uzun bir dönem orada boyacılık yaptım. Sonrada hiç bağlantımı koparmadım. Sırf anama bulamadığım yardımı, ihtiyacı olan başkalarına vereyim diye... Onun içindir ki her hastaya koşarım, yardım ederim. Anam beni görüyor diye düşünürüm... Yaa.... İşte bundan Kardeşim..."</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yusuf'un asıl adı Selahattin olmasına rağmen mahallede herkes ona "Yusuf" diye seslenir. Ben o itiraflarından sonra hep ona "Başkan" dedim. Başkan ufak tefek, zayıf, yeşil gözlü, esmer. Evli, biri erkek dört çocuğu var, altı torun sahibidir. Pek çok işe girmiş çalışmıştır. Ayakkabı boyacılığından sonra Milli Piyango seyyar bayiliği yaptı, sonra Canik Belediyesi'nde temizlik işlerinde çalıştı, pazarcılık yaptı. Samsun Bakır Fabrikası'nda çalışmaya başladı. 2011 Şubat'ta emekli olacak... O gerçek bir dost ve yardımsever. Bizi hep koşturdu, liderliğimizi yaptı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Devam Edecek</div>
çingeneyizhttp://www.blogger.com/profile/15606912751558957320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4047459430430379844.post-30416675708994819922013-12-03T13:26:00.005-08:002013-12-03T13:26:50.734-08:00Cumhuriyet Bayramı'nda 1977<div style="text-align: justify;">
29/09/2010</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bayram yerine gidecektik. Sabah erkenden kalktım. Evden çıktım. Hava çok güzel güneşliydi. Bakkal Hasan'ın radyosundan marşlar çalıyordu. Evimizin avlusunun karşısında kücük bir bakkal işletiyordu. Bir tek onda radyo vardı mahallede. Her sabah erkenden radyoyu açar sanki sebil yapar gibi sesini sonuna kadar açardı. Mahalle çeşmesine gittim elimi yüzümü yıkadım. Bütün mahalle bu belediye çeşmesini kullanıyordu.</div>
<a name='more'></a><br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hemen evimizin karşısındaki Emin Amuca'mın evinin önüne gittim. Camı tıktıkladım. Aydın Ağabey'ime seslendim. Bizi bayram yerine o ve arkadaşı Hüseyin getirecekti. Aydın şehirde orta bire, Hüseyin İmam Hatip Lisesi'nin birinci sınıfına gidiyordu. Şehri biliyorlardı. Ben Aydını beklerken diğer arkadaşlarım Mehmet, Mustafa, Memiş, Selahattin, Necati de yanıma gelmişti. Önce Hüseyin geldi. Aydın da evden çıktı. Hadi gidiyoruz dedi. İlk defa yanlız başımıza şehre gidiyorduk. Tek sıra yürümeye başladık. İp gibiydik. En boysuzu ben en arkada, Daltonları andırıyorduk.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Köprüyü geçtikten sonra Aydın bizi üst mahalleden, Elli Altılar'dan getirdi. Müthiş güzellikte bir caddede yürüyorduk. Ön bahceli 2 katlı evler rüya gibiydi. Bahcelerdeki çiceklerin kokusu her yanı sarıyordu. Bu evlerde Amerikalılar oturuyordu. Samsun'da o zaman Amerikan radarı vardı. Bazı evlerde de doktorlar gibi elit aileler yaşıyordu. Bizim çoğu tek göz küçük odalardan oluşan kulübelerimiz onların köpek kulübelerinden kötüydü. Ama mahallemizi çok seviyorduk. Daracık sokakları alçak damları bizim için hep oyun alanlarıydı. Gözlerimiz bir o evde bir bu evde bayram yerine gelmiştik. Atatürk Heykelinin önünde töreni izlemeye başladık. Askerleri avuçlarımız patlarcasına alkışladık.Yavru kurtlar geçerken cocuklara -Babam beni beşinci sınıfa gecersem yavru kurt yaptıracak, dedim. Henüz birinci sınıfa gidiyordum. Birbirimizi sıkı sıkı tutuyorduk. Kaybolmaktan korkuyorduk. Bayram yeri çok kalabalıktı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Birden sert bir rüzgar peşinde sağnak yağmur başladı. Herkez kaçışıyordu. Aydın -Gelin cocuklar meydana doğru gidiyoruz, dedi. Tekrar kuyruk olup saçakların altından yürümeye başladık. En arkada ben ayakkabılarımdan cıkan lap lap sesleriyle sanki ritm atıyordum. Büyük selden sonra okulumuza gelen Kızılay Ekibi öğrencilere giyecek yardımı yapmıştı. Banada önden cıtcıtlı lastik ayakkabı vermişlerdi. Ayakkabımı hor kullanıyordum. Şimdi ayağımdaki ayakkabının topuğu düşmüş terlik gibi olmuştu. Ayakkabımdan sıçrayan çamur sırtıma kadar çıkmıştı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Divan Pastanesinin önünden geçiyorduk. Cadde kenarındaki masada oturan bir beyefendi bana seslendi. -Küçük buraya gel. Otoriter bir sesti. -Buyur amuca, dedim. Hulisi Kentmen tipindeki beyefendi yanında süslü şapkalı hanımı ve biz yaşlarında kızı ile pasta yiyorlardı. Beyefendi cebinden 2,5 liralık çıkardı.-Al bunu git kendine bir ayakkabı al, dedi. -Yok amuca, dedim -Bana babam ayakkabı alacak, dedim. Kaşlarını indirerek -Bana bak oğlum. Al bu parayı git, ayakkabını al gel burada göreceğim,.dedi. -Ama, dememe kalmadı parayı avucuma sıkıştırdı. Hanımına, kızına baktım yüzümün kızardığını hissettim. Döndüm koşmaya başladım. Kuyruktan bayağı geri kalmıştım. Koşarak Aydın Ağabeyimi yakaladım. -Ağabey, dedim. -Pastahanede bir amuca bana 2,5 lira verdi, gidip bir ayakkabı alacam ve ona gösterecem. -Hani para, dedi. Avucumda sıkı sıkı tuttuğum parayı ona verdim. Paraya baktı -Hadi cocuklar Meşhur köfteciye gidiyoruz, dedi. Ben onun yüzüne bakarken. -Ne bakıyorsun zaten hepimiz açız. -Ama gaco... -Yürü oğlum bir daha seni nerede görecek...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Arkama baka baka kuyruğu takip ettim. O İstanbul beyefendisini hiç unutmadım. O zamanlarda Samsun'da İstanbul beyefendilerinin sayısı çoktu. Sonra kayboldular yerlerine köylü kurnazları doldu.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ahh Amucacığım, yaşıyorsan Allah sana iyilikler versin. Yaşamıyorsan Allah sana, senin gibilere rahmet eylesin.</div>
çingeneyizhttp://www.blogger.com/profile/15606912751558957320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4047459430430379844.post-1706036451669090472013-12-03T13:26:00.001-08:002013-12-03T13:26:19.386-08:00Teneke Mahallesi'nde Sel (2)<div style="text-align: justify;">
-Meto senin ne işin var burda? -Ananın haberi varmı? -Amuca, dedim. -Babamlar kaçmak istemiyorlar. -Bende sizinle geleyim ne olur...!! Amucam elimi tuttu. -Hadi yürü, dedi. Köprüye geldiğimizde halen yağmur yağıyordu. Köprü çok kalabalıktı herkes bir koşturmaca içindeydi. Hiç görmediğim kadar polis ve bekçi vardı. Arabaların köprüden geçmesine izin vermiyorlardı. Minibüs muavinlerinin sesleri bağırtıların arasında birbirine karışıyordu. Biz amucamın cocuğu ile sımsıkı amcamın çeketine tutunuyorduk.</div>
<a name='more'></a><br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yürümeye devam ettik... İki katlı bahçeli bir evin önüne geldik. İçeri girdik. Kapıyı güzel bir kadın açtı, bizi içeri aldı. Islanan çamaşırlarımızı verdikleriyle değiştirdik. Sıcak corbamızı içtikten sonra yere serilen yorganların üzerine uzandık. Amucam -Ben Alileri almaya gidiyorum, dedi. Dışarı çıktı. Uzandım... Babam anam kardeşlerim ne yapıyorlardı. Ah şu babam, çok dik kafalı idi. "Niye bizimle gelmedi ki" diye düşünürken uyuyakaldım...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sabah anamın sesi ile uyandım. Ohhh be hepimiz kurtulmuştuk. Oya abla bize kahvaltı hazırladı. İlk defa çay, peynir, zeytin ve reçelli bir kahvaltı yiyordum. Babam kardeşlerimi Çiftlik Mahallesi'ndeki halamın evine bıraktı. Babam, anam ve ben Teneke Mahallesi'ne döndük. Bütün sokaklar yerler evler sapsarı bir çamurla kaplanmıştı. Güneş ışıkları her yeri altın gibi parlatıyordu. Çamur içindeki insanlar evlerini temizliyor selle dağılan eşyalarını topluyorlardı. Bazen eşyalar yüzünden tartışıyorlardı. Kavgaya kadar varan bağrışmalar oluyordu. Evimize geldik. Evimizin sokak duvarı yıkılmıştı. İceri girdik duvardaki çamur izleri boyumdan fazla sel sularının yükseldiğini gösteriyordu. Yataklarımız çamurun içinde sokağa taşmıştı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Babamlar mahalleden çıktıktan yarım saat sonra sel suları mahalleye dalmıştı. Çinto dedem oğullarının tüm ısrarlarına rahmen evini terketmemişti. Kör gaconun yolundan kabaran sel suları dalga halinde bizim evin duvarına çarpmıştı. Evdeki dedem evin arkasından gençlerin yardımı ile Sabrinin kahvesinin terasına çıkarılmıştı. Terasta seli izleyen aileler suların dalga gibi mahalleyi sardığını ve çayırlığa doğru yayıldığını anlatıyordu. Pek çok evin duvarı çatısı yıkılmıştı. Zaten külübe evler ince duvar ve teneke çatılardan oluşuyordu. Şükür can kaybı yoktu...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Babam evin içindeki suları boşaltıken anam sokağa dağılan kap kaçağı arayıp topluyordu. İki tahta kaşık, alüminyum bir tencere iki sahan, selde parçalanmış bir hasır. Tüm eşyamız buydu. Babam çamur içindeki iki yatak ve yorganı ırmak kenarına taşıdı. -Sevim sen çamaşırları al, yatakları yorganları yıka, dedi babam. Babam evin önüne biraz çamur içine saman koydu. Dağılan tuğlalarla duvarı örmeye başladı. Birazdan Çinto dedem geldi. Babama yardım etmeye başladı...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ben arkadaşlarımla ırmak kenarına gittim. Irmak hertarafı silmiş süpürmüştü Tertemiz çakılların arasından ırmak pırıl pırıl parlayarak akıyordu. Kenarda ateşlerin üzerindeki kazan ve tenekelerde çamaşırlar kaynatılıyordu. Yıkanan çamaşırlar ırmak kenarındaki çalılıkların üzerine serilerek kurutuluyordu. Çalılıklar rengarenk bir görüntü oluşturuyordu. Anam - Metin, dedi. -Gel bu pamukların yanında dur, dedi. İçi ot dolu yatağımız boşalmıştı. Artık bu otlar kullanılamazdı. Annem diğer yataktan boşalttığı pamukları yıkamış, taşların üzerine sermişti. O temizliğe devam ediyordu. Hava kararırken evimizi yerleştiriyorduk. Sokakta dağıtılan yardım paketinden aldığımız ekmek makarna va helva paketinden ekmeğimize helva koyarak karnımızı doyurduk. Tahtaların üzerine serilen yatağımıza uzandım. Bir günde kocaman bir selin yaralarını sarmıştık...</div>
çingeneyizhttp://www.blogger.com/profile/15606912751558957320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4047459430430379844.post-16324597726969534912013-12-03T13:25:00.002-08:002013-12-03T13:25:53.358-08:00Teneke Mahallesi'nde Sel (1)<div style="text-align: justify;">
Dün geceden beri devam eden sağanak yağmur hiç ara vermemişti. Soğuk yoktu ama biz üşüyorduk. Kardeşlerimle birbirimizin yüzüne baktık, anamın eteğine sarılarak ağlamaya başladık. Kundakla sarılı ikiz kız kardeşlerim anamın kucağını doldurmuştu.</div>
<a name='more'></a><br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Evimiz Teneke Mahallesi'nin hemen girişinde alçak, küçüçük iki odadan oluşuyordu. Ön odamız hem oturma odası hem mutfak hem leğen içinde yıkandığımız banyomuzdu. Kapısı sürekli açıktı. Avlumuz mahallenin en kalabalık yeriydi. Düğünler, eğlenceler, hatta kavgalar hep burada olur biz evimizden görür izlerdik.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
O aksam cok kalabalıktı yine. Koşa koşa gecen insanlar yüksek sesle bağırıyorlardı. -İşareti geçti!!! -Az önce koyduğum kutuyu geçti!! -Bir saate kalmaz ırmak tasar!!!- Kaçın!!! -Sel geliyor!!!! Daha çok korkuyor daha yüksek sesle ağlıyorduk. 5 kardeştik, anamın kucağındaki ikizler ve iki kız kardeşim; en büyüğü ben yeni ilkokula başlamıştım. Hava Kararıyordu ve biz kapımızdan koşuşan insanlara bakıyor anamın tüm telkinlerine rağmen ağlıyorduk.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Babam geldi. Başını eğerek eve girdi, koştum babamın ayağına sarıldım._Baba bizde kaçalım ne olur!!!. Babam -Korkmayın oğlum bir sey olmaz birazdan sular çekilir. Çekilmezse sonra kaçarız dedi. Dedemi çağırdı. -Baba, dedi. -Sen cocukların yanında dur ben ırmak kenarına gidiyorum, dedi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dedem 80 yaşlarındaydı, kanburdu ama dinçti. Balkan savaşlarında 15 yaşındayken askere alındığını anlatırdı. Bizler gözüne baka baka onun anılarını dinlerdik. Çok da hoşumuza giderdi. Nenemin ölümünden sonra alkol bağımlısı olmuştu, babamın tüm baskılarına rağmen parası olmadığında ispirto içerdi. Bana 50 kuruş verir, derin tasında kör gaconun dükkanından aldığım ispirtonun içine suyu döker ve içerdi. Herkesin çok kötü koktuğunu söylediği odası nedense bana hiç kokmazdı. Beni çok severdi. -Dede, derdim. -Necati ne kadar yaşasın? -Ankaraya kadar. -Aydın ne kadar yasasın? -İstanbula kadar. -Ben ne kadar yaşayım? -Almanyaya kadar. -Peki dede babam ne kadar yaşasın? -Te ırmağa kadar yaşasın, derdi. Güle güle katılırdık amcamın oğullarıyla. Körüklü çizmeleri, fötr şapkası ile benim idolümdü dedem.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
- Dede kaçır bizi, dedim. -Madara bori, dedi anama. Dedeme sarıldım. Evimizin önünde bağırtılar gittikçe artıyordu. Arabalar yolcuları alıp carşıya götürüyordu. Minibüs muavinlerinin sesi bağırtıların içine karışıyordu. Korkuyor, titriyor ve ağlıyorduk. Dışardan İsmail Amucamın sesi geliyordu. Kapıdan başını uzattı. -Gelin, dedi. -Irmak taşacak sizin ev tehlikeli ilk sular sizin eve çarpar. Hadi bizimle gelin biz size yardım ederiz. -Ağabey Ali gelsin bakalım, dedi anam. -Bu kadar cocukla nereye gideriz ki!... -Biz Oya'nın evine gidiyoruz, Ali'ye söyle oraya gelsin, dedi çıkarken. -Ana banane ben Amucamlarla gidiyorum, dedim. Evden fırladım, canımı kurtarayım dedim. Sessizce amucamların peşinden köprüye doğru yürüyorduk, daha sonra amucam beni farketti. ....</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
DEVAM EDECEK</div>
çingeneyizhttp://www.blogger.com/profile/15606912751558957320noreply@blogger.com0